Bu da geçecekti; “elbette buna da alışırım” diyordu. “İnsan nelere alışmaz ki…” Zaten hayat dediğimiz bu kapalı dairenin asıl mucizesi, bu alışmak değil miydi? “En sevdiğimiz mahlukları bile kaybetmeye alışmıyor muyuz? Günlerce, aylarca, senelerce görmemeye, mutlak, kat’î bir gurbet içinde yaşamaya alışmıyor muyuz?