Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Uyu, ah uyu artık şimdi, Ah susmak bilmez yürek! Duyuyorum, “uyu artık” diyor Bir ses yüreğimde. Kış mevsiminin sesi Duyuluyor kapıda. Ah uyu, Bağırıyor çünkü kış “Uyuma artık” diye. Öpücüğüm huzur verecek sana şimdi Ve susturacak yüreğini — Uyu huzur içinde şimdi, Ah susmak bilmez yürek!
Ömür Hanım'la Güz Konuşmaları
•"Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yü- reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka- ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün,
kırmızıkediKitabı okudu
Reklam
Şöyle durup şeylere baksan... baksan diyorum, düşünmek, eleştirmek değil... dünya kesinkes çıldırmış gibi gözükecektir. Ve gerçekten de çıldırmış! Nasıl ki savaş ya da devrim dönemlerinde çıldırmışsa, normal ve barışçı dönemlerde de öylesine çıldırmış. Kötülükler, çılgınca kötülükler, çareleri de yine çılgınca. Çünkü tümümüz it gibi kudurmuşuz. Kaçıyor, kaçıyoruz. Neden? Bilmiyoruz. Milyonlarca önemsiz şeyden. Bir bozgun bu, panik. Ve geri çekilecek yer yok; tabii eğer kaskatı durusan o başka. Eğer böyle davranabiliyor ve dengeni yitirmiyorsan, ve keşmekeş içinde sürüklenip gitmiyorsan, ayakta kalabilirsin... ve hareket edebilirsin. Ne demek istediğimi anlıyorsundur... Uyandığın andan yatağa girene dek her şey yalandan, hileden, dolandırıcılıktan başka bir şey değil. Herkes bilir bunu, ama yine herkes bu eşek şakasını sürdürmek için işbirliği yapmaktan vazgeçmez. İşte bu yüzden birbirimizden böylesine iğreniyoruz. İşte bu yüzden savaş, ya da Yahudi katliamı, ya da caniyane bir haçlı seferi, ya da ne gelirse aklına başlatmak, bu denli kolaydır. İşte bu yüzden susmak gerekir. Eğer hala Tanrı'ya inanıyor olsaydık, onu Öç Tanrısı yapardık. Ortalığı temizleme işini canı gönülden ona bırakırdık. Ortalığı temizliyor gibi davranmak için çok geç artık. Gırtlağımıza kadar battık bu pisliğe. Yeni bir dünya istemiyoruz... tek istediğimiz, sebep olduğumuz bu pislige bir son vermek. Henry Miller, Seksus
Bir insan susunca, sesi içinde dolaşmaya başlıyordu. İyice yayılıyordu. Sonunda gözlerde, ellerde, oturuşta, yürüyüşte, ette kemikte çın çın ötmeye başlıyordu bu ses. Dünyayı anlamak için susmak yetiyordu.
Sayfa 58 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Kahin, görebilen tek gözüyle aynaya baktı ve uzun boylu, çekik gözlü adamı gördü. Bunu görmek, kendisi gibi diğerlerinin de içinde yaşadıkları o dünyadaki asıl hakikati görmek demektir. Gözün görevinin görmek değil, hakikati görmek olduğunu söyleyen alim aklına geldi. Hakikati gören gözün başka hiçbir şey görmesine gerek yoktu Yedikule Kahire’nin yegane gözüne de bu şekilde perde indi. Ama kör olmasına rağmen hiçbir şey, o uçsuz bucaksız karanlıktı. Tıpkı sessizliğidinleyen Eflatun gibi, kahin de sustu. Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu.
Sayfa 268 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Fotoğraf sessiz olmalıdır (yaygaracı fotoğraflar vardır, onları sevmem): bu bir ölçülülük sorunu değil, bir müzik sorunudur. Mutlak olan özellik ancak bir sessizlik hali ve çabası içinde sağlanabilir (gözlerimizi yummak görüntüyü sessizlikte konuşturmaktır). Fotoğrafın beni duygulandırması için onu her zamanki zırvalarından geri çekmem gerekir: 'Teknik", "Gerçeklik", "Röportaj", "Sanat", vb.: susmak, gözlerimi kapatmak, ayrıntının kendi ahen-giyle etkin bilince yükselmesine izin vermek.
Reklam
112 syf.
8/10 puan verdi
·
3 saatte okudu
Ay Işığı Sokağı ; Trenini kaçıran bir adamın kalabalıktan kendini ıssız sokaklara atmasını, bu sokakların denizcilerin uğrak yeri olduğunu farkederken, Almanca bir şarkı söyleyen kadının sesini duyup, o sesin peşinden gitmesiyle olaylar başlıyor. Gezgin, sesi takip edince kendini bir batakhanede buluyor. Hissiz bakışlarla orada dikilen kadını
Ay Işığı Sokağı - Mürebbiye - Görünmeyen Koleksiyon
Ay Işığı Sokağı - Mürebbiye - Görünmeyen KoleksiyonStefan Zweig · Panama Yayıncılık · 20181,136 okunma
400 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Türkiye'nin iki ucunda yaşayan, birbirinden çok farklı ailelerde büyümüş olsalar da kendilerini kader mi, yazgı mı desem bilemediğim, adını koyamadığım bir durumun içinde bulan 2 kadının hikayesi. Konusundan bahsetmek istesem de romanın büyüsünü bozup spoiler vermek istemiyorum. Bir adamın genç bir kızın hayatını nasıl mahveder, hissettiği duygular normalmiş gibi hiç çekinmeden nasıl herkese duyurmak ister, tüm imkanlarını Zeynep ve annesinin önüne serdiği için kendini nasıl haklı görür ve en korkuncu nasıl suçu karşı tarafta atar? Zeynep üniversite yıllarının daha ilk başında annesinin hastalığı, Selim ve derslerinin oluşturduğu girdapta boğulurken gitgide içine kapanır. Selim'in sağladığı imkanlar sayesinde annesinin tedavisi yapılırken, annesi için onun tehditlerine boyun eğmek, elinde bir delil olmadığı için susmak zorunda kalır. Bir de Akgül var hikayenin başka bir yüzü, Erzincan'ın bir köyünde yaşayan ailesi tarafından lanetli, uğursuz diyerek sofraya bile oturtulmayan, dedesi tarafından bakılan bir çocuk. Erzincan'a hakime olarak atanan Zeynep ile Akgül'ün can yoldaşlığı ne kadar güzel bir örnekse kaderleri de bir o kadar acı. Zeynep'e de Akgül'e de her ne kadar karşı taraf kendini haklı çıkarmak için "Sen de istedin bunu," deseler de "Sizin hiç bir suçunuz yok," diyip sarılmak, yaralarını sarmak istedim.
Kara Kış Beyaz Düş
Kara Kış Beyaz DüşFatma Erdek · Ephesus Yayınları · 2018341 okunma
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.