Bir idam mahkûmunun son 6 haftası da denilebilir. Çünkü sadece son gün değil yaklaşan her gün ona eziyet verdi. Bir sabah hücresinin kapısı açıldı ve herkes ona iyi davranınca anladı ki o gün bugün. Okurken istemsiz empati yapıyor insan. Victor Hugo öyle bir anlatmış ki empatiden yoksun insanları bile etkileyebilir.
Sanki giyotine ben de karakterle birlikte gittim, o adımları ben de attım, etrafımda kalabalığın o çirkin kahkahası ve üstümden çekilmeden ölmemi bekleyen gözleri hissettim. Tenime değen demiri, bileklerimi saran ipleri, saçımın kesilişi, yağmurun ıslatışı... En sonda 5 dakika daha diye yalvarışındaki o küçücük umut benim de içimde oluştu. Ama beni en çok yaralayan kızıyla olan sahnesiydi.
Sanırım daha yaklaşık 1 saati varken kızıyla görüştü. Kucağına oturttu, sarıldı, saçını okşadı, bağrına bastı. Kız da dedi ki: "Ah! Canımı yakıyorsunuz, bayım." Görmeyeli o kadar uzun süre olmuştu ki kızı onu tanımamıştı bile. Ve artık sadece bir idama mahkûm değil aynı zamanda "Baba!" sözcüğünü duymamaya da mahkûm olmuştu.
"Bu bellekten çoktan silinmiştim, var olmayı istediğim biricik bellekten! Tanrım! Artık baba değilim! Bu sözcüğü, çocukların kullandığı bu sözcüğü insan dilinin en güzel sözcüğü olan “ Baba !” sözcüğünü duymamaya mahkûm olmuştum."