İdam Mahkumuna Son Görev
Kitabın başındaki piyes bize 1800'lü yıllarda Fransa'da idama, giyotine bakış açısını tüm çıplaklığıyla gösteriyor aslında. İdama karşı çıkma fikri "çılgın bir hayal" olarak niteleniyor. Baş kahramanın bir adı bile yok; kendisine yalnızca "idam mahkumu" diye hitap ediliyor. Ölüme bu denli yakınlığından olsa gerek, duyu organlarındaki hassasiyet ve çevresine karşı duyarlılık geliştirmesi çok etkiledi beni. Kitabı okurken tüm sesleri işitiyor, her sahneyi ve detayları iliklerinize kadar yaşıyor ve adeta ölümü ensenizde hissediyorsunuz.
Bir insanın idam edilmesini ve hayatının sona erecek olmasını herkes o kadar kanıksamış durumda ki, idam mahkumunu meydana götüren arabadaki mübaşir, arabada ölüm taşıdığını umursamadan uzattığı tütün yere döküldüğü için kendisini talihsiz olarak niteleyebiliyor (syf. 69). Beni en çok yıkan kısım ise kızı Marie'nin kendisini tanımaması üzerine idam mahkumunun "Anlaşılan şimdiden yok olmuştum. Baba değilim artık!" (syf. 98) sözleri oldu.
Olağanüstü bir eser!