1.”Eğer” türü sevgi: Bu en çok rastlanan, karşılık beklenen ve şartlı olan sevgidir.Burada sevgi karşılığı bireysel kazanım vardır. Sen çalışkan çocuk olur, iyi notlar alırsan annen ve baban seni çok sever gibi. Eğer türü sevgi üzerine kurulan evlilikler çabuk yıkılır. Bunlar zamanla çıkar ilişkisi ve bencilliğe dönüşür.
2.”Çünkü”türü sevgi: Kişi sahip olduğu bir şey ya da bir şey için sevilir. Seni seviyorum Çünkü çevremdeki en güzel kadın/erkek sensin. Bu tür sevgide endişe vardır, evli bir kadının, kocasının genç ve güzel sekreterini içerlemesi gibi. Sevginin bu türünde, güven duygusu yetersizdir.
3.”Rağmen”türü sevgi: Burada insan bir şey olduğu için değil(güzel olduğu), bir şey olmasına rağmen sevilir(çocuğun ders notlarının düşük olmasına rağmen sevilmesi). En güzel ve ideal sevgi budur. Burada karşı taraftan bir beklenti yoktur. Evlilik andında geçen “iyi günde, kötü günde” sözlerinin ifadesi burada yatmaktadır.
Halk arasında “erkek gibi kız”, “erkek Fatma, “oğlan gibi kız”, “erkek gibi kadın” vb.lerle nitelenmektedir. Ne var ki, böyle bir niteleme yanlış bir anlamdan ileri gelir. Bir çok insan, bu gibi kızlarda doğuştan gelen bir etkinin rol oynadığını, belirli bir erkeklik hormonu ya da maddesinin bu kızların erkekçe bir tavır takmalarına yol açtığını sanır. Oysa, bütün uygarlık tarihi, kadınlar üzerinde yapılan baskıya ve kadınların bugün katlanmak zorunda kaldıkları engellemelere hiçbir insanın katlanamayacağını göstermektedir; böyle bir durumda kalan her insan isyan edecektir. Bu isyan şimdi “erkekçe” dediğimiz bir yönde ortaya çıkıyorsa, bunun nedeni, yalnızca mümkün olan iki cinsel rolün bulunmuş olması ile ilgilidir, insan kendini iki modelden birine doğru, ya ideal bir kadına ya da ideal bir erkeğe doğru yönetmek zorunda kalmaktadır.
Au pays de l'ideal : J'attends d'un homme q'u'il m'aime pour ce que
je suis et pour ce que je deviendrai.» Çevirmeye çalıştı :
«İdealin ülkesinde: Bir erkekten beni ne isem onun için sevmesini, ne oluyorsam onun için sevmesini bekliyorum..»
“Çok genç ve safken arzulanan genç kızın, aklı ve düşünceleri olgunlaşıp, kendini ve dünyayı fark ettikten sonra tehlikeli ve düşman sayılması neden? Neden akıllı kadınların ancak nine olunca saygı görebilmeleri? Nedir kadının yaratıcı ve entelektüel zekasına karşı bu kıyıcı küçümseme? Nedir, nedir dişi cinsiyete bu dayatma, bu hor görme, bu ille kontrol etme hırsı ve çok derindeki güçlü kadın – sevmezlik? Yeryüzü uygarlığı, kadını kadınların çizmediği daracık bir alana hapsetmek konusunda neden hiçbir konuda olmadığı kadar kararlı ve büyük bir dayanışma içinde? Niçin bütün dinlerde negatif ve şeytan enerjileri dişil özelliklere bağlanıyor da savaşları, soykırımlarını, silahları, bombaları kadınlar yaratmıyor? Neden imparatorlar, tarihçiler, şehirciler ve peygamberler hep erkek? Kadın kime göre eksik, neye göre tehlikeli, zayıf ve duygusal? Eğer ideal kadın modelinin yalnızca bir zevk, hizmet, itaat ve üreme makinesi olarak işlev görmesi ve sonsuza dek de böyle kalması konusunda uluslararası bir konsensüs varsa, neden kadının kafasına beyin, göğsüne kalp koyarak yaratılmış olduğu konusunda bir açıklama yapılamıyor? İnsan zekâsının mantık kadar duygudan oluştuğu neden yalnızca ‘yapay zeka’ söz konusu olunca hatırlanıyor? Aslında bir adıda ‘kadın korkusu’ olan bu şiddet hangi yüzyıla dek devam edecek? İnsanlığı daima ikiye ayıran bu zulüm barikatlarını kırmak ve bölücü nefreti yıkmak için kaç yüzyıl daha bekleyeceğiz? Kırılıyoruz, yok oluyoruz, kaybediyoruz. Çünkü aslında kazanan taraf yok! Çünkü ruhun cinsiyeti yoktur ve asıl üzücü olan da budur!”
Bir şeye ait olmak , bayağılığın doruğu. İlke, ideal, kadın ya da meslek hepsi birer zindan ve pranga. Var olmak, özgür kalmaktır. Hırs bile, ondan kendimize gurur payı çıkarırsak bir yüke dönüşür...
Fernando Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı