Bizim eve gelen bir ihtiyar öğretmen dün anneme diyordu ki çağımız bu kadar ilerlemişken artık savaşlar olası değilmiş. Yoksa iki ay sonra savaşacak adam kalmazmış; üç ay sonra dünyada kavgayı sürdürecek para kalmazmış.
pembe yarasa
Harry dünyada Snape'ten daha çok nefret edeceği bir öğretmen olabileceğini hiç düşünmemişti, ama Gryffindor Kulesi'ne dönerken, ona iyi bir rakip çıktığını kabul etmek zorunda kaldı. Kötü o, diye düşündü, yedinci kata çıkan bir merdiveni tırmanırken, kötü, hasta, çılgın bir ihtiyar.
Sayfa 311Kitabı okudu
Reklam
Aylık Türkçü Dergi: Ötüken 15 Ocak 1964'te Ötüken dergisinin ilk sayısı çıktı. Ötüken başlığı altında "Her Ayın On beşinde Çıkar, Fikir ve Ülkü Dergisi" ibaresi bulunuyordu. Derginin sahibi Atsız, sorumlu yazı işleri müdürü Mustafa Kayabek'ti. Ötüken doğrudan doğruya Atsız'ın sahipliğinde çıkan son dergiydi. Ölüm tarihi
Berber yine kulağına eğildi; “Yoksulların da bir tan­rısı var!” diye bağırdı, "Yalınayak gezen, açlık çeken, zen­ ginlerin kapısına kırmızı haç işareti koyan bir tanrı. Se­nin kapına da kırmızı işaret koyacak, öyle değil mi Hacı?” İhtiyar yeniden titremeye koyuldu; konuşmak isti­yor ama dili dönmüyordu. Stilyanos ona acıdı. “Bırak zavallı adamı," dedi. “Yü­reğine inecek.” Ama Mandras Baba haykırdı; “Nedir seni bize böyle saldırmaya iten? Öğretmen mi? Sakın kızıl papaz Peder Yannaros olmasın?” Gözleri yaşaran Berber, “Ne Öğretmen ne de Peder Yannaros,” diye karşılık verdi. “Önceki gün açlıktan ölür­ken gördüğüm üç yaşlarındaki bir çocuk.”
Bak yine felsefe geçti. Anlaşılmayacak bir şey değil. Biraz önce Şinasi Bey geçti. Sorbon'da okumuş derlerdi. Uzun zaman bunun Şinasi Bey'e ne gibi bir güç kazandırdığını düşünmüşümdür. Buralarda ne işi var? Beni felsefeden iki yıl üst üste bırakmakla ne kazandı? Felsefe ona ne kazandırdı. Sarhoş öğretmen. Ha şu... Eve barka uğramaz, karısından çoluk çocuğundan ırak... İhtiyar bunak, kırkından sonra saz çalmaya kalktı. Üzülüyorum doğrusu. Kendime de, Şinasi Bey'e de, ayrı olduğu karısı ve çoluk çocuğuna da.
Kendimi toparlamış mıydım diye sormuştu Kadriye Öğretmen'in yanındaki yeşil çipil gözlü, gülünç sarışınlığı ile kendini herkese ve bana sevdirmiş Gökmen Öğretmen. Evet, şuraya buraya, basık, çatısız çatı katında üşüyüp donarak test çözdüğüm günlere ve gecelere, çorak bir kafede çarpıntılı buluşmaların son bulmasına, bir babanın gidişine, yurt odalarının mahrem kokusuna dağıttığım kendimi toparlamıştım. Müdür'ü unutmuştum. Ben eve gitsem iyi olur demiştim. Kimsenin bana ihtiyacı yok mu diye düşünmüştüm, ağaçların biraz bodur göründüğü, güneşin tepeye dikilip girdisinin çıktısının çatlaklarına sinmiş birtakım pis şeyleri aydınlattığı, sabah yürüdüğüm eğri büğrü sokaklardan geri dönerken. Açık bir kapıdan görünen bahçede, rüzgârın kımıldatamadığı, iplere asılmış ölü yatak çarşaflarının, yastık kılıflarının, donların, fanilaların pek de temizlenmediğini, ayıp, günahkâr, korkulu sırlar barındırdığını anlamıştım kerevette oturan o saçı dağınık olağan kadına bakınca. Bir an göz göze gelmiştik çünkü. Çamaşırların bazı yerlerindeki tereddüt lekeleri, keşke kalıntıları, olduğu gibi yansıyordu o bıkkın gözlerden. İki çocuk, birinin sümüğü akıyor, kötü sözler yarıştırıyordu. Yüzünde acı ilenme çizgileri, paçaları kıvrık, beyaz zayıf ayak bilekleri görünen eğri ağızlı bir ihtiyar, çocukları kızıştırıyordu.
Sayfa 96 - Plastik SandalyeKitabı okudu
Reklam
58 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.