Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Irkî taasupları neticesinde fethin ruhunu unutan Müslüman Araplar ve Berberler, üstünlük kavgalarını başlattılar. Oysaki onlar, omuz omuza fetihte bulunmuş, İslamî tebliği Endülüs'e taşımışlardı. Fakat her zaman için tehlikeli olan ikbâl ve ganimet kavgaları artınca, tebliğ ruhu ikinci plâna atıldı; servet mücadelesi ve ihtişam duyguları öne geçti. Nitekim daha sonraki asırlarda, Endülüs'teki İslâm Devleti'nin yıkılışını en büyük sebebi de bu âmil olmuştur.
Sayfa 40
Allah yarattığı her kuluna şahdamarından daha yakınken, o ancak başı sıkışınca ya da bir felaketle karşı karşıya kalınca hatırlıyordu Rabbini. O da sadece "Allah'ım, sen yardım et!" diyerek. Kuldan istemek insanın değerini düşürürken, Allah'tan istemek hatta O'na yalvarmak insanın değerini artırıyor demek, diye içinden geçirince "Allah'a muhatap olmaktan, O'nun huzuru ile müşerref olmaktan ve O'nunla ulvi bir soh- bette bulunmaktan daha büyük bir izzet ve şeref düşünülebilir mi?"
Reklam
Hani firavun Kızıldeniz'de boğulmak üzereyken açılıyor perde, görüyor göreceğini. Musa'nın Rabbine iman ettim, diyor. Ancak şöyle bir cevap geliyor: Hayır, sen Musa'nın sözüne inanmadın, sen gördüğüne teslim oldun, bu iman değil. Zira görülene var demek inanmak değil, bilmektir. İman gaybadır. Bilinmeyene.
Hem kimse benim kalbim kirli demeyeceğine göre kalp temizliğinin ölçüsü ne ki? Yüzündeki kiri görebilmek için dahi bir aynaya muhtaçken gözle görülmeyen manevi kalbin temizliğinden nasıl bu kadar emin olur kişi? Ayrıca insanın kendini bu şekilde övmesi kalp temizliğine uygun bir şey mi yoksa bu fiilin bizzat kendisi mi kirletir kalbi?
"İşlenen günahların eseri kalpte değil de alında kara bir leke suretinde zahir olsaydı, değil 'Benim kalbim temiz' diyerek ibadet etmemek, kimsenin yüzüne bakacak yüzümüz olmazdı."
O vakitten beri o pembe odanın içinde o kilim döşemenin üstünde bir şey noksandı, bu evin bütün havasında hayatın büyük bir unsuru eksilmişti. O noksana kendilerini alıştıramamışlardı. Hele ilk matem günlerinde bir akşamüstü mesela kapı çalınsa İkbal'in, "Babam geldi" diyeceği tutardı. Yemek sofrasının başında toplandıkları zaman hepsinin zihninde yer etmiş olan o yüz güya henüz orada karşılarındaymışçasına, o yemeğe başlamadan ellerini uzatmazlardı. O vakit bir matem sessizliği başlar, bu sofra başında bir mezarın sessiz iniltisi hüküm sürer, ciğerlerinden çıkan bir hıçkırık boğazIarına kadar gelir tıkılır, lokmalar geçmez, bu anne yaşların hücumuyla titreyen gözlerini oğlu ile kızına diker, bir aralık bu üç kişinin gözleri birbirine tesadüf ediverse o hazır duran yaşlar birbirini uyandırır, taşar.
Sayfa 22 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çeviri: Ali Faruk Ersöz, 3. BasımKitabı okuyor
Reklam
152 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
(arkakapakyazısı) “Halit Ziya Uşaklıgil’in 1887’de, henüz yirmili yaşlarında genç bir yazarken kaleme aldığı ilk romanı Sefile, küçük yaşta kimsesiz kalarak dilencilikten fuhuş denilen girdabın en dehşetli derinliklerine kadar sürüklenen Mazlume’nin hikayesidir. Sefile, Halit Ziya’nın ustalık dönemi eserlerinde kullandığı bazı teknik ve temaların
Sefile
SefileHalid Ziya Uşaklıgil · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022763 okunma
Muhammed İkbal'den etkilenen Mevdûdî tüm dünyada İslami hareketleri çeşitli düzeylerde etkilemiştir. Seyyid Kutub'un Yoldaki İşaretler isimli eserini Mekke-i Mükerreme'de bir gecede okuyup bitiren Mevdudi şöyle demiştir. "Bu kitapta yazılan bütün görüşlere katılıyorum. Hattâ sanki kitabı ben yazmış gibiyim. Benim düşüncelerimi yo- rumlamış. Ama bunda şaşılacak bir şey yok. Çünkü düşüncelerimizin kaynağı bir: Allah'ın Kitabı ve Rasûlullah (s)."
320 syf.
8/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Muhammed İkbal, 20.y.y Hindistan'da yaşamış İslam,Hind ve Batı kültürlerinden etkilenmiş büyük ilim ve fikir adamı. Yaşadığı bölgenin sıkıntılarını,dertlerini dile getirmekle kalmayıp,İngiliz sömürgesi altında bulunan topraklarının özgürlüğüne kavuşması,insanlarının uyanmaları ve şahsiyetlerine kavuşması için büyük çaba sarfetmiştir. Hayatı boyunca müslümanların durgunluğunu ve tembelliğini İslam ile yokedileceğini savunmuş ve bir çok eserler bırakmıştır.
Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy
ile aynı dönemde yaşadığını ancak tanışma fırsatı olmadığını yine bu eserden anlıyoruz.İkisininde şair ve ilim adamı olması, müslümanların durumlarını dert etmeleri,kurtuluşun İslam ile olacağı fikri birçok ortak noktalarından biridir. Ve beni en çok etkileyen olay da Osmanlı'ya Balkan savaşları sırasında, Hind müslümanlarının Muhammed İkbal sayesinde para yardımı yapmaları... Tarihe nam olmuş böyle şahsiyetli insanların değerinin anlaşılıp,gelecek nesillere örnek olarak olarak okutulması dileğiyle....
Büyük Müteffekir
Büyük MüteffekirCevdet Kılıç · Muradiye Vakfı · 20155 okunma
Şeytan apaçık bir düşman olsa da insanın en büyük düşmanı o değildir. Zira kötülüğe sevk etmeye çalıştığı insan üzerinde herhangi bir yaptırım gücü yoktur. Dışarıdan gelir, vesvese verir, insan onun şerrinden Allah'a sığınınca kaçar gider. Ha bir daha gelmez mi, tekrar tekrar gelir gider. Asla pes etmez. Fakat asıl düşman her daim içimizde ve ölene dek bizimledir. Bu düşman, insanın biyolojik yapısına hükmederek hayatta kalmasını sağlayan hayvani ruhtur ki, 'can' diye de bilinir, ziyadesiyle 'nefs' adıyla anılır. İşte bu nefs, bizim en yaman düşmanımızdır.
Reklam
'Haramı haram bilerek işlemek küfre götürmez ya! Nasıl olsa bir gün tövbe ederim!' diyen de, 'Allah'ın sonsuz merhameti karşısında benim günahlarımın ne önemi var,' diye düşünen de, 'Nasıl olsa amellerimiz bizi kurtaramaz,' deyip ibadetleri terk eden de düşmüştür şeytanın tuzağına
'Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki sen cansın. Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin. Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki, aradığın ancak sensin, sen. Madendeki inciyi aradıkça madensin. Ekmek lokmasına heves ettikçe ekmeksin. Şu kapalı sözü anlarsan, anlarsın her şeyi; Neyi arıyorsan, osun sen. Canının içinde bir can var, o canı ara! Beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara! A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara; ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.'
İkbal ve Akif, Müslümanların düştükleri bu ıstıraplı durumun sorumluluğunu yine Müslümanlara yükleyerek gerçek kurtuluşu İslam'a dönmekle ve onu gerçek yönüyle yaşamakla mümkün olacağını belirttiler.
Sayfa 244Kitabı okudu
Bir duvarın üzerine bir nûr düşer. O nûr duvarın değildir. Duvar o nûru aksettiren bir ayna gibidir. Güzellerde görülen güzellik de onların değildir. Muvakkat bir zaman için onlara lütf edilmiş olan ilâhî güzelliktir
"Fâni olan insanların, yâni ölülerin ve öleceklerin aşkı sonsuz olamaz. Fakat gerçek aşk, ölümsüz olan aşk, Allah aşkı, ruhta olsun, gözde olsun, her an goncadan daha taze olarak durur. O, ölümsüz olan, bâki olan Allah aşkını seç ki, o canına can katan mânâ şarabını sana lütfetsin, seni yaşatsın. Sen öyle büyük bir varlığın aşkını seç ki, bütün peygamberler, O'nun aşkıyla kudret ve kuvvet buldular, şeref ve saadete erdiler. "
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.