Özetle, iki ucu belli yaşıyoruz: Rahim çıkışı Toprak girişi Arası: (U)mutsuzluk, en baştan bitmeye mahkûm uyduruk mutluluklar, yüzümüze kapanan kapılar, her geçen gün kendisini tüketen birliktelikler, bozuk para gibi harcanan kişilikler, klişeler, her yerde klişeler, endişeler, normalleşen depresif ruh halleri, istatistiksel yalnızlıklar, matematiksel korkular, ölümü kanıksayan çocuklar, reklamlara endeksli alışkanlıklar, kültleştirilen poplar, poplaştırılan kültler, içi boşaltılan aşklar, en sıradan, en boş olanlara adanan adaklar, tapınılan kaltaklar, kutsanan pezevenkler, ödüllendirilen kişiliksizlikler, ortalamada yaşamaya tutkallanmış ahlaklılar, ellerine çanta verilmiş, üzerlerine güzel elbise giydirilmiş, çarpıcı kokular sıkılmış, renkli kravat takılmış, ileri derecede rapor, grafik, göğüs ve kalça analizi yapabilen etkileyici iş adamları, kimyasallarla yüklü çarpıcı iş kadınları, pazarlanan erotizm, siparişle yaşanan cinsellik, kanaması dindirilemeyen Yazarın geçmişe özlemi ve daha önce de söylediğim gibi Küçük İbo ve Ünlüler Çiftliği...
DERHAL BULUN!" demiş patronları, "Nasıl bulduğunuz da, ne kadar masrafa mal olduğu da önemli değil, bulun, kalp bulun bana!" Adamları da aramışlar. Önce organ mafyasına, terör örgütlerine, yer altı dünyasına haberler salınmış. Yetinmeyip şehrin izbe sokaklarına, kimsesiz köprü altlarına, ücra kenar mahallelere zebellah adamlar
Reklam
"Önceleri pek farkına varılmaz. Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez ve kurur gider. Üstelik bu isteksizlik geçici değildir, hatta giderek de artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. İnsan kendinden hoşlanmaz, sanki içi bomboştur ve dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz ve hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmış ve hiç kimse onu artık ilgilendirmez olmuştur. Ne kız- gınlık duyar ne de hayranlık. Ne sevinmesini bilir ne de üzülmesini. Gülmeyi de ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskati kesilmiştir. Artık hiçbir şeyi ve hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık hastanın iyileşmesine olanak yoktur. Geriye dönüş kalmamıştır. Bomboş, kül rengi bir yüzle ve nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olup çıkmıştır. Hastalığın adına gelince, buna ölümcül can sıkıntısı denir."
Sayfa 268Kitabı okudu
İnsan aslında neydi, ne oldu, önce bunu bilmemiz gerek. Çünkü insan her zaman bugünkü gibi değil, bir başka türlüydü. İnsan soyu ilkin üç çeşitti. Şimdiki gibi erkek, dişi diye ikiye ayrılmıyordu, her ikisini içine alan bir üçüncü çeşit daha vardı. Bu çeşidin kendi kayboldu, sade adı kaldı: Androgynos denilen bu çeşidin adı gibi biçimi de hem erkek, hem dişiydi; bugün sözü edilmesi bile ayıp sayılır. İşte bu insanlar yuvarlak sırtları ve böğürleri ile tostoparlak bir şeydiler. Her birinin dört eli, bir o kadar da bacağı vardı: Yusyuvarlak bir boyun üzerinde birbirine tıpatıp eşit, ama ters yöne bakan iki yüzlü bir tek kafa, dört kulak; edep yerleri ve her şeyleri de ona göre hep ikişer
Bu dünyadaki her insan iki yüzlü bir yalancıdır.
" Önceleri pek farkına varılmaz. Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez ve kuru gider. Üstelik bu isteksizlik geçici değildir, hatta giderek de artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. İnsan kendinden hoşlanmaz , sanki içi bomboştur ve dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz ve hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmış ve hiç kimse onu artık ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar ne de hayranlık. Ne sevinmesini bilir ne de üzülmesini. Gülmeyi de ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı çekilmiştir. Artık hiçbir şeyi ve hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık insanın iyileşmesine olanak yoktur. Geriye dönüş kalmamıştır. Bomboş , kül rengi yüzle ve nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olur çıkmıştır. Hastalığın adına gelince, buna ölümcül "can sıkıntısı" denir.
Reklam
1.000 öğeden 871 ile 880 arasındakiler gösteriliyor.