Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.13
Uğultulu Tepeler
Emily Brontë 'nin ilk ve tek romanı olan eserde, İngiltere' de Victoria dönemi, yani 19.yy ın ikinci yarısı tarihsel olarak ele alınmıştır.
Hastalıklı ve saplantılı bir aşk hikayesi olarak özetlemek yanlış olmaz sanırım.
Kitap hakkında birçok yoruma baktığımda akıcı bir hikayesi olduğundan bahsedilmiş, fakat ilerleyen bir olay örgüsü olsa da bir çırpıda, heyecanla okuduğum bir kitap olmadı benim için. Eser, ele aldığı 'insanoğlu, her şeyi yapabilir, her şeyi içinde barınıdırır' teması açısından her ne kadar klasik eser tanımına uysa da bayılarak okuduğum bir kitap olmadı açıkcası. Keyifli okumalar diliyorum
Rana Dasgupta'yla “Tokyo Uçuşu İptal” eseriyle hayal gücünde sınır tanımayan, farklı öyküleriyle
tanışmıştım. Öykülerinden etkilendiğim için yazarın romancılığının nasıl olduğunu görmek istedim. Hint asıllı İngiliz yazar, kendi öz yaşamını sürdüğü coğrafyadan çok uzakta Bulgaristan’da geçen, yüz yaşındaki Ulrich’in yaşam öyküsünü ve devamında da Ulrich’in kafasında yaşattığı öyküeri son derece akıcı bir dille anlatmış.
Eserin ilk yarısında son derece büyük hedeflerle hayata başlayan önce müziğe sonra kimyaya ilgi duyan Ulrich’in,ülkede yaşanan çalkantılarla paralel gayet tekdüze ve ortalama bir insana evrilen yaşam öyküsünü okurken kapı komşumuz Bulgaristan’ın sadece yüz yıllık sosyal ve siyasi tarihini değil aynı zamanda hammadde yoksunu bir ülkenin sanayileşme sürecinin ülkeye yansımalarını ve yüzyıl boyunca dünyada yaşanan bilim, sanat, teknolojik alanda gelişmeleri de görüyoruz.
Eserin ikinci yarısı artık son derece yaşlı bir adam olan ve gözleri görmeyen Ulrich’in bu kez kafasında yer yer geçmişte hayatına girmiş kişilerle benzerlikler kurarak yarattığı karakterler ile birlikte Gürcistan’da başlayıp ABD’ye uzanan hayali yolculuğunu anlatıyor bizlere.
📚 Yazarın kaleminden okuduğum ilk kitap, ilk yarısını saymazsam ikinci yarısı fena değildi :)
🍁 Reese, kötü bir randevunun ortasındayken, arkadaşı ile yaptığı telefon konuşmasına şahit olan Chase Parker, ona biraz yardımcı olmak istiyor, kendisi de bir randevunun ortasında olan Chase, çareyi iki masayı birleştirip, sanki Reese ile eski dostlarmış gibi sohbet etmek de buluyor, yanlış anlaşılmasın kadından etkilendiği falan yok, amaç yardımcı olmak :))
🍁 Tesadüf bu ya, tekrar karşılaştıklarında ki kadının yanında yine bir arkadaşı var hiç boş durmuyor maşallah, Chase bir şekilde onun iş aradığını öğreniyor ve onu bir yere yönlendiriyor bilin bakalım kimin şirketine :)
🍁 Kitabın gerisi malum, patron çalışan ilişkisinin sınırlarını aşmamak için birbirlerine karşı ne kadar mesafeli durmaya çalışsalar da " ki bu durum Chase'in umrunda bile değil" kaçınılmaz son nihayet buluyor :))
🍁 Kitabın ilk yarısından pek hoşlanmadım zira düz duvara tırmanan iki yetişkin okudum adeta, özellikle Reese her türlü saçma sapan ilişkiye girip sonra da mutluluğu bir türlü bulamamanın dramını yaşayan bir kadındı.
🍁 Fakat ikinci yarıda Chase'in geçmişi ile ilgili birtakım olaylar ortaya çıkınca, adamın o çapkın hallerinin arkasındaki dramı öğreniyoruz, kaybetmenin ne olduğunu bilen, üstelik de bundan kendisini sorumlu tutan bir adam var karşımızda, ben Chase Parker'ı daha çok sevdim 😍
İKİNCİ DEVRE
Leyla o gün en minnet duyduğu kişinin mezarını ziyarete gidiyordu. Hayatını kurtaran Süreyyya'nın doğum günüydü o gün. O sırada kader ağlarını örmeye çoktan başlamıştı. "Gel" diyordu Süreyya Ömer'e; "beni ziyarete gel" Ey güzel kalpli Süreyya.. Sen nasıl bir aşıktın ki başkasının göğüs kafesinde olsa da sevdiğin
Şu canım ilk kitaptan sonra böyle bir kitap yazılır mı, a gözünü sevdiğim yazar? Bir haftadır şu kitabı ne elimden bırakabiliyorum ne okuyabiliyorum. O kadar sıkıldım o kadar sıkıldım ki anlatamam. Bir kere kitabın ilk yarısı bomboştu. Hiçbir aksiyon, olay vs yaşanmadı. İkinci yarı deseniz resmen vasattı. Yazarın bize ilk kitapta tanıttığı o canlı, esprili, bozuk ağızlı tatlı cadı Lou ve mahçup aşık Reid gitmiş yerine bambaşka iki insan gelmiş. Üstüne bir de ilk kitaptaki konuyu sakız gibi uzatınca kitap bana işkence oldu valla. Daha kötüsü üçüncü kitapta da aynı konunun devam edecek olması. Çok yazık. Beş yüze yakın sayfa oku ama sonunda bütün çabaların boşa gittiği bir kitap olsun. Çok yazık! :( Büyük heveslerle aldığım bir kitapta daha hüsrana uğradım, bedbahtım.
Bilim Etiği - David Resnik
Kitabın ilk yarısı, akla ilk gelen yüzeysel fikirleri birarada toplamış: dürüstlük, intihal yapmama, açıklık vesaire. İyi de bunları herkes biliyor zaten? Buna benzer tavsiyeler var. İkinci yarısında ise, ağırlıklı olarak, bilim-etiği ile reel-politika arasındaki ilişkiyi incelemiş. Ve son sayfalarda, bilim etiğine dair kafa açan elli soru verilmiş, galiba yazarın maksadı; okuru bilim etiği üzerine sorgulama yaptırmak, anladığım kadarıyla. Ne yalan söyleyeyim, kitabı beğenmedim, aşırı yüzeysel ve yuvarlak tümceler bütününden ibaretmiş gibi geldi bana. Tabi okuyan, "bilim etiğine giriş" maksadıyla okuyacaksa, bu kitap böyle bir işlevi rahatlıkla görür. Özetle: 6/10 veriyorum. Bilim etiğine dair daha teknik kitaplar piyasada var, bu kitabı okumasanız da olur.
Arachnoid Mater; Serkan Karaismailoğlu
#okudumbitti
Mater serisinin ikinci kitabı olan #arachnoidmater nefes kesen bir hızda devam ediyor.. Her bölüme başlarken kapakta sizi güzel bir alıntı karşılıyor. Her biri ayrı güzel bu alıntılarla bölümler arası geçiş yapmak mater serisini benim için daha çekici hale getiren önemli bir ayrıntı..Yazar
"Lermontov uzun yaşasaydı, bizler halk gerçeğini kabullenmiş ve belki halkın haklı acıları için ağıtlar yakan, halkın gerçek savunucusu büyük bir ozana sahip olurduk." –Fyodor Dostoyevski
Lermontov, 1814 yılında, tam da Napolyon Savaşlarının bitimine denk gelecek bir dönemde hayata Moskova'da gözlerini açmıştır. Doğduğunda ailesine
GÖRÜNMEYEN
PAUL AUSTER
Can yay.
237 sayfa
Merhaba kitap sever dostlarım,
1947 doğumlu Amerika 'lı bir yazarla geldim size. Yıllar önce Yanılsama lar Kitabı nı okumuş, çok etkilendiklerimin arasına yerleştirmiştim. Yazarı çok sevmeme rağmen ikinci kez okumak yeni kısmet oldu. Görünmeyen için aynı etkiyi bıraktığını söyleyemiyeceğim.
Bazı ensest içerikli cinsel öğeler beni rahatsız etti. Akıcı bir anlatımı var, nasıl bitti anlamadım. 1967 yıllarında geçiyor. Vietnam savaşına öfkeli, adelet arayışında olan Adam Walker üniversite öğrencisidir. İdealleri vardır. Okuyun bakalım hayaller Paris...
Birkaç yüzyıl önce, altmış yaş ihtiyarlık sayılırdı ve bir zamanlar hiçbirimiz otuzumuzu geçmeyi düşünmediğimize göre onun iki katı kadar yaşamak yarısı kadar kötü sayılmaz, öyle değil mi?
Ne var ki, tahminlerle gerçekler her zaman örtüşmüyor ve bir şeyin olası görünmemesi hiç olmayacak anlamına gelmiyor.
