Hayatta bulunduğun müddetçe nefsin tahsildar gibidir, iyi ve kötü şeyler alır. Sen onun hesabına memur bir kimsesin. Böyle yapmazsan o korkunç hesap gününde, seninle bulunmuşçasına söyler. Ve iyi bilirim ki, feryad ve fiğânının imdadına kimse gelmeyecek ve kimseyi bulamıyacaksın… Yalnız Kahhar ve mutlak olan Allah’ın “Biz size Resuller göndermedik mi? Sabah akşam bizi zikir ve tesbih et, demedik mi? Bu emirlerimizi icra için gece gündüz size müsaade etmedik mi? itabını duyarsın. O zaman gelince nedamet, pişmanlık fayda vermez. Nefsini muhasebe edemiyorsan bil ki, gözündeki perde kalındır. Allah’ın kapısından kovulmuşsundur. Sen o haremi ilâhi kapısını ağlayarak çal. Gözünü örten perdeyi bu suretle kaldırmaya çalış. Benim bir üstadım vardı. O gündüzleri işlemiş olduğu bütün işlerden, söylemiş olduğu bütün sözlerden dolayı gece olunca kendisini muhasebeye çekerdi. İstiğfarı mucib şeyler varsa, istiğfar eder, şükrü mucib amel-i salihler varsa Allahu Teala hazretlerine şükrederdi.
Şimdi bırakman gerekiyor tembelliği bir kenara! Dedi üstadım bana, kimse kavuşamaz sana, Oturarak kuştüyünde, yatarak yorgan altında.
Reklam
Senide unutmadık 3 maymun :)
"Üstadım," dedim. "Nedir bu duyduklarım? Acıyla böylesine ezilmiş görünen bu insanlar kimlerdir?" "Ödüle layık, cezayı hak etmiş olmadan yaşayanların acı çeken ruhlarının sonudur bu sefil durum.
Dedim ki: "Üstadım, peki bu ıstırap, Nihai hükümden sonra ne olacak, Artacak mı, zeval mi bulacak, yoksa aynı mı kalacak?" Şöyle cevapladı: "İlmini hatırla dediği ne, Bir şey ne kadar mükemmelse, O kadar fazladır ıstırap da zevk de
"Üstadım" dedim, "Nedir bu duyduğum uğultu, Kim bu insanlar böylesine kahreden acıları?" Cevapladı: "Bu perişan hayatı, Durmaksızın sürdüren bu ruhlar acınası, Ne yerilecek ne övülecek ömürler yaşamışlardı. Şimdi birliktelerdir o korkak meleklerle, Hani ne isyankâr ne vefakâr olup Rablerine, Sadece bir köşeye çekilen o taife.
"Bence deli delidir." "Bu bakış açısına göre de Hallac bir deli idi üstadım, öyle mi?" "Hayır, ama deliliğin de bir hastalık olduğunu inkâr edemeyiz." "Onu sıradan bir hastalık gibi gördüğümüz sürece ben buradaki zavallıları tedavi edemeyeceğimizi düşünüyorum. Bu sıradan bir hastalık olsaydı koğuşlarımızı dolduran gariplerin hepsi birer hastanede olurlardı. Oysa Devlet-i Aliye onlar için ayrıca bimarhaneler kurmuş. Bukrat, Eflatun-ı İlahi ve İbni Sina'dan itibaren eski hekim ve âlimler onları hiç hasta olarak görmemişler. Hele de aşk yüzünden bu hale gelenlere deli denilmesi, deliliğin bu türünün bir hastalık olarak görülmesi bence insafsızlık. Yani bunlara deli demek yanlış. Çünkü delilik aklın zıddı olan, aklın devre dışı kaldığı, aklın işlevini yürütemediği hallere denir. Her şey gibi deliliği de zıddı ile ölçebiliriz. O halde deli diye aklı olmayana denir. Delilerin aklı olmadığını bize kim söyleyebilir. Yahut kim Leyla'nın Mecnun'una akılsız biri diyebilir?"
Reklam
Sensin üstadım, sensin müsebbibim, Varlığıyla şereflendiğim asil üslubunu kalemimin, Yalnız senden edindim. Baksana şu canavara beni yoldan çeviren, Ey meşhur bilge, ona karşı durmama yardım etsen, Nabzım titrek, damarlarım zonkluyor onun yüzünden.
"Yürümeni yavaşlatacak kadar neden onlarla meşgul oluyorsun?" dedi üstadım. "Burada fısıldanan sözlerden sana ne? Sen peşimden gelmeye bak, bırak onları, ne derlerse desinler! Fırtınalar karşısında tepesi asla eğilmeyen sağlam bir kule gibi metin ol, çünkü bir kimse ki bir düşüncesi varken kafasının içinde bir başka düşünce belirmiştir, bu düşüncelerden biri ötekinin gücünü azalttığı için, o kimse daima hedefinden uzaklaşır."
Sevgili ve Muhterem Üstadım!
Sözlerinizin (yani Risalelerinizin) her biri birer deva-yı azîmdir. Sözlerinizden pek çok feyz alıyorum. O kadar ki, okudukça tekrar etmeyi istiyorum. Ve tekrarında duyduğum İlahî bir zevki tarif edemeyeceğim. Bugün Sözlerinizden değil hepsini, bir tanesini alan insaf ile okursa, hakkı teslime ve münkir ise gittiği yolu terke, fâsık ise tövbeye mecbur olacağına kat'iyyen ümidvarım. Hüsrev
195 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.