Irmak Zileli 'nin yeri ayrıdır benim için. Okuduğum ilk günden itibaren kendimi yakın bulduğum yazarlardan biridir. Anlatmaya çalıştığı her şeyi öyle güzel bir zeminde veriyor ki, kitap hiç bitmesin istiyorum her defasında.
Bu kez de "sessizce tanıklık etmek, suça ortak olmak mıdır?" sorusu üzerinden çok güzel bir konuya değinmiş. Masumiyet ve vicdan üzerine de düşündürüyor çokça.
Her şey okulun köpeği Tarçın'ın öldüğü bilgisiyle başlıyor. Peki bu nasıl olmuştu derseniz, heyecanlı bir macera yaşamak isteyen beş öğrencinin, gece yarısı gizlice okulun bahçesine girip, arka bahçedeki kuyunun kapağını kaldırıp karanlığa seslenme oyunu Tarçın'ı yaşamdan koparmıştı. Ama bu olayı gördüğünü öne süren bir kişinin attığı mailleri konuşur olmuştu herkes.
Üzeri açık bırakılan kuyular, ne kadar da yaşamdan değil mi? İçine düştüğünde yaşamdan koparılan sayısız can geldi aklıma. Tarçın 'ın ölümüne kimin yol açtığını herkes bulmaya çalışa dursun, o süreçte öne sürülen ihtimaller, insan ve ona dair ne çok düşünceyi çağrıştırıyordu. Kitap okurken benim de çok şey geçti aklımdan. Özellikle günümüz velilerinin eleştirilecek yönlerini hatırladım.
Yine akıp giden bir kitap oldu benim için. Altını çizdiği her şeyi çok sevdim.