Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İki İlke: 1. Hayattaki seviyenizi, birlikte yürüdüğünüz insanların seviyesi belirler; zîrâ 'hem-hâl' olduklarınızla 'bir-hâl' olursunuz. 2. Yürürken yolun sonuna odaklananla dostluk etme; çünkü kestirmeyi bulduğunda seni yüzüstü bırakır; zîrâ dostluk sona değil, yola nisbetledir.
İhsan Fazlıoğlu
İhsan Fazlıoğlu
İki İlke: 1. Hayattaki seviyenizi, birlikte yürüdüğünüz insanların seviyesi belirler; zîrâ 'hem-hâl' olduklarınızla 'bir-hâl' olursunuz. 2. Yürürken yolun sonuna odaklananla dostluk etme; çünkü kestirmeyi bulduğunda seni yüzüstü bırakır; zîrâ dostluk sona değil, yola nisbetledir. İhsan Fazlıoğlu
Reklam
Aynı ilke Anayasamızın 38’nci maddesinin ilk fıkrasında “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” denerek de hükme bağlanmıştır. Ayrıca belirtelim ki, bu ilke öylesine önemlidir ki, Anayasamızın 15’inci maddesine göre savaş ve olağanüstü hâllerde dahi “suç ve cezalar geçmişe yürütülemez”.
"Başkalarının benim düşüncelerimle çelişen düşüncelerine kat­lanmayı ilke edindim."
"...Çünkü,Müslümanların uğradıkları en büyük musibet,ayrılık ve uyuşmazlıktır.Onları zafere götüren temel ilke ise,sevgi ve birliktir."
Reklam
Evrende hüküm süren temel ilke karmaşa değil, yasadır; hayatın ruhu ve özü adaletsizlik değil, adalettir. Dünyanın ruhsal düzenine biçim ve hareket kazandıran kuvvet ahlaksızlık değil, doğruluktur. O halde insan evrendeki doğruyu bulmak için öncelikle kendisinde doğruyu arama sürecinde, düşüncelerinin başka insanlara ve şeylere göre düzenledikçe, başka insanların ve şeylerin de kendisine karşı değiştiğini görecektir.
Sayfa 28 - DiyojenKitabı okudu
"Bu kararın dayandığı en güçlü düşünce ve mantık şuydu: Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan daha yüksek bir muameleye layık olamaz."
Sayfa 9 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Tasavvuf da ki uruç, devir nazariyesi... yorumda
Plotinos'un evreninde iki hareketin var olduğunu gör­mekteyiz: Bunlar biri yukarıdan, Bir' den, birlikten aşağıya, çokluğa, çok ola­na, duyusal-fiziksel dünyaya inen hareket, diğeriyse bunun tersine olarak aşa­ğıdan, Ruh'tan yukarıya, çokluktan birliğe doğru giden harekettir. Birinci ha­reket bize ezeli olarak aşkın ilkesinden, İlk İlke'den, Bir veya Tanrı'dan çıkan canlı gerçekliğin düzenli yapısı ile ilgili akılsal bir açıklama sağlar ki, buna Plotinos'un felsefi tasarımı diyebiliriz. İkinci hareket ise varlığın veya gerçek­liğin her aşamasını yaşaması ve onda etkin olması mümkün olan bireysel in­san ruhunun, birbirini izleyen sürekli bir arınma ve yükselme süreci sonunda evrenin ilkesi olan İlk ilke'ye ulaşıp onunla birleşmesi ve böylece kendisi için mümkün olan mutluluk ve kurtuluşa erişmesinin yolunu gösterir ki, buna da Plotinos'un dinsel tasarımı diyebiliriz.
Sayfa 89 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Reklam
15. yüzyılda Avrupa sanatı, dünyayı düşünsel düzeyde, çok geçmeden artık duygusal ve hayal kurmaya dayanan taşkınlıkların konusu olarak değil, ama bir bilgi nesnesi olarak görecekti. Dolayısıyla sanatçıların üzerinde durdukları temel sorun, artık derinliğin ve mekansal değerlerin canlandırılmasıydı. Üç boyutluluk konusunda duyulan tutku heykeltraşlığı bütün öteki sanatlardan daha yüksek bir düzeye yerleştirdi ve bu tüm Avrupa’da yüzyılın sanatsal birliğini sağlayan ilke haline geldi. Floransalı sanatçılar mekansal değerlere yönelen irdelemeyi akılsal yollardan gerçekleştiriyor, mekanı bir geometri ağının içine sokmaya çalışıyorlardı. Dünyaya bir muhabir gözüyle bakan sanatçılar, araştırılması gereken uçsuz bucaksız bir alan, insan ve doğa dünyasına ait sayısız fon çeşitleri bulmuşlardı. Bu irdeleme İtalya için şaşmaz bir bilimdi ve Leonardo resim sanatını insan bilgisinin baş taci haline getirmeyi düşünüyordu. Çünkü onun için yeryüzündeki formları tasvir etmek dünyanın bilimsel açıdan incelenmesini gerekli kılıyordu.
Hılfu’l-Fudûl Cemiyeti zulme ve zâlime asla müsamaha gösterilmemesini; zâlimlerden hakları alınıncaya dek mazlumlarla birlikte hareket etmeyi ilke edindi.
Freud, "büyük" Fechner'den, insanın "sefaleti"nin yanı sıra, nefs enerjisi, haz/acı, devamlılık ve tekrarlama kuramlannı dev­ raldı. Ona göre nefsle ilgili her süreçte hem eros hem de tanatos vardı. Eros (sevgi dürtüsü) daha büyük birimler oluşturmak is­ terken, tanatos (ölüm ve yok etme dürtüsü) tam tersini amaçlı­ yordu. Burada önemle üzerinde durulması gereken nokta, bu dü­ şünürlere göre tanatos'un eros'a göre daha temel bir ilke olduğuy­ du. Böylece ölüm, yok olma ve yok etme dürtüsü; "finis-son" ol­ manın ötesinde "telos", yani "nihai hedef' haline dönüşüyordu!
İsraf nedir? Malı boş yere harcamaktır. Kur’an’da, “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz” (el-A’raf 7/31) buyrulmuştur. O hâlde ölçülü davranmayı, malı boş yere harcamamayı ilke edinmeliyiz :)
Sigaranın zararsız olduğunu söylemek, artık bugün ilmen ve tıbben imkansız olduğuna göre, bile bile bir dizi zarar ve hastalığın oluşmasına sizler göz mü yumacaksınız? Kur'an'da, "Kendinizi elinizle tehlikeye atmayın..." (el-Bakara 2/195) buyurmuştur. Hz Peygamber de, "Ne doğrudan zarar verme ne de zarara zararla karşılık verme vardır" (İbn Mâce, Ahkâm, 17; el-Muvatta; "Akzıye", 31) diyerek bir kimsenin kendine ve başkalarına zarar vermemesinin temel bir dini ilke olduğunu vurgulamıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.