en haklı sayılacak devrimlere giden yolu bile, ilke kılığına bürünmüş kişisel içgüdüler hazırlar.
Kendi ülkesini müslaman ülke olarak görmek istemeyenler, kemalistim laikim şuyum buyum sıfatlandırması adı altında dinini öcü gibi görenler. Unutmasın ki ister müslüman ol ister hristiyan, filmin finalinde ilke ve ınkılaplarla değil, Allah ın koyduğu kanun ve kurallar çerçevesinde yargılanacaksınız.. Onun için saçma sapan dünyalık ideolojiler yüzünden, ebedi hayat olan ahiretinizide yakmayın. Keza ne Atatürk ne anneniz ne babanız kimsenin kimseye faydası olmayacağı bir mahkemeden geçeceğiz. Ve sadece ve sadece benimsemek istemediğiniz dinin peygamberi Hz.Muhammed s.a.v bizler için şefaat edecek, arşın altında Allah dan affı mafuret dileyecek..Aslınıza tarihinize sahip çıkın. İnkar günahtır ve hiç bir gerçeği değiştirmez..
Reklam
“Eril ilke sürdürmek için yaratır, dişi ilke yaratmak için sürdürür.”
Sayfa 67
İnsanların başına sizin başınıza gelen türden olaylar gelir ve onlar da sizin gibi hüzünlenirler, acı çekerler. Hüznünüzü kaybetmeyin. Acınızı ucuza satmayın. Kendinizi bulmanız için yaşam size güzel olanaklar veriyor. Bu fırsatları kullanın. Sizin yaşamınıza yön verecek ilke ve değerleri bulma çabasına girin. Kişisel bütünlüğünüzü, duygu ve düşünce yapınızı, yürekliliğinizi geliştirin. İşte insanın gerçek özgürlüğü budur. Bu özgürlüğü yaşamlarının temeline oturtmayanlar, kendilerinin değil ancak başkalarının beklentilerini yaşarlar.
Niçin "cemaat" sorusunu Bataille için tekrarlıyorum: Cevap yeterince açık bir şekilde verilmiştir: "Her varlığın temelinde bir yetersizlik ilkesi vardır..." (eksiklik ilkesi). Bu bir ilkedir, buna iyi dikkat edelim, bir varlığın imkanına hükmeden ve bu imkanı düzenleyen ilke budur. Bundan çıkan sonuç, bu ilkesel kusurun
İşbirlikçi ögrenmenin Finlandiya'ya gelişi ise 1980'li ylların ortasını buluyor. O tarihlerde Finlandiyalı öğretmenlere ve öğretmen eğitmenlerine bu yenilikçi yaklaşımın ilke ve yöntemlerini öğretmeleri için aralarında Johnson kardeşler ve Liz Cohen gibi isimlerin de bulunduğu Amerikalı araştırmacılar Finlandiya'ya davet edildiler. ABD'de gerçekleştirilen araştırmalar inceleyen Finlandiyalı eğitimciler ile idareciler, bir pedagojik yaklaşım olarak işbirlikçi öğrenmenin her nevi öğrencinin yararına olduğu ve birbirinden farklı konu başliklarinda uygulanabilceği konusunda ikna oldular. 90'lı yılların başında Finlandiya'nın ulusal eğitim reformundan sorumlu yetkililer, işbirlikçi öğrenmenin okulları iyileştirmede işe yarayacağına o kadar eminlerdi ki bu yaklaşımı başlıca eğitim ilkelerinden biri olarak ulusal müfredatın ve ardından tüm öğretmen eğitimi ve formasyon programlarınin asli unsurlarindan biri kıldılar. İsrailli eğitimciler Yael ve Shlomo Sharan'in katkılarını da barındımakla birlikte esasen bir Amerikan icadı olan işbirlikçi öğrenme yaklaşımını, Finlandiya'daki okulların verimli birer öğrenim ortamı haline gelmesinde hayati bir rol oynadığı, bugün çoğu Finlandiyalı öğretmenin hemfikir olduğu bir gerçektir.
Reklam
1918’teki Dadaist Manifestonun şu satırları içerdiğinş bilmiyordum: “Bir manifesto yazıyorum ve hiçbir şey istemiyorum, fakat yine de bazı şeyler söylüyorum, üstelik ilke olarak manifestolara karşıyım, aynı zamanda ilkelere karşı olduğum gibi... Bu manifestoyu kişinin tek nefeste çelişkili eylemler gerçekleştirebileceğini göstermek için kaleme alıyorum; eyleme karşıyım ben; sürekli çelişkiden yanayım, olumlamadan da: ne lehteyim ne de aleyhte ve açıklamada bulunmam çünkü sağduyudan nefret ederim... Doymak bilmez kitlelere ulaşmayan bir edebiyat var. Yaratıcıların yapıtlarından söz ediyordum; yazarın gerçek gereksiniminden ve kendisi için doğmuş yapıtlardan. Yıldızların solup gittiği yerde yüce egoizmin bilinci... Her sayfa ya derinden gelen bir ciddiyet ve ağırlıkla, burgaçla, baş dönmesiyle, yeni olanla, ebedi olanla, karşı konulmaz oyunbazlıkla, ilkelere duyulan coşkuyla patlamalıdır ya da tipografi biçimiyle. Bir yanda cehennem çanlarıyla sözleşmiş, sendeleyerek kaçan dünya; öte yanda yeni insanlar...”
Kültürümüzde “Kul hakkı yemeyeceksin” , diye temel bir ilke var ve sürekli konuşuluyor ama çoğu kez hakkıyla yaşanmıyor.
"Kendini keşfetme süreci içinde olan insanların başına sizin başınıza gelen türden olaylar gelir ve onlar da sizin gibi hüzünlenirler, istemeyerek acı çekerler. Hüznünüzü kaybetmeyin. Acınızı ucuza satmayın. Kendinizi bulmanız için yaşam size güzel olanaklar veriyor. Bu fırsatları kullanın. Sizin yaşamınıza yön verecek ilke ve değerleri bulma çabasına girin. Kendi öz ilke ve değerlerinizi keşfederek onlara duygu, düşünce ve davranışlarınızda ifade ederek kişisel bütünlüğünüzü ve yürekliliğinizi geliştirin. İşte insanın gerçek özgürlüğü budur. Bu özgürlüğü yaşamlarının temelini oturtmayanlar, kendilerinin değil ancak başkalarının beklentilerini yaşarlar." -Yakup Bey
ALİ FUAD BAŞGİL
1950'li yıllarda kaleme aldığı yazılarında İslam'ın Türk toplumu için taşıdığı anlam ve değeri, geçmiş siyasi iktidarlarca tatbik edilen din politikalarındaki hataları, anayasal bir ilke olan laikliğin hiçbir hukuki tanımının olmamasının yol açtığı sorunları, Türkiye'deki din eğitimi ile Diyanet İşleri Başkanlığı ve eğitim kurumları gibi din işleriyle ilgili teşkilatların yetersizliğini ilmi yöntemlerle ve soğukkanlı şekilde incelemektedir.
Sayfa 43 - Liberte Yayınları, 1.Baskı, 2018
1,000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.