Önce kelâm ilmi tahsiline başlayıp, bu ilmi esaslı bir şekilde öğrendim. Bu ilimde mütehassıs olan âlimlerin kitaplarını inceledim. Bu ilme dair yazmak istediğim kitapları yazdım. Gördüm ki, kelâm ilmi, kendi gayesini yerine getirmek bakımından kâfi geliyordu. Fakat benim maksadımı yerine getirmiyordu. Çünkü bu ilmin gayesi, Ehl-i sünnet itikadını muhafaza etmek, bid'at ehlinin bunu bozmasından korumaktır. Allahü teâlâ, Resûlü Muhammed aleyhisselâm vasıtasıyla doğru itikadı bildirdi. Kur'ân-ı Kerîm'de ve Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerinde bildirildiği gibi, kulların dünya ve âhiret saadetini sağlayacaktır. Daha sonra, şeytan bid'at ehline, sünnete muhalif birtakım vesveseler verdi. Onlar da bu vesveseleri yaydılar. Neredeyse müslümanların doğru itikadını bozacaklardı. Allahü teâlâ, kelâm âlimlerini yarattı. Onlar, Ehl-i sünnete muhalif olan bid'at ehlinin bozuk inançlarını gayet güzel bir şekilde ortaya çıkarıp, çürüten, bir âlim zümresi oldular. İşte kelâm ilmi ve kelâm âlimleri böyle meydana geldi.
Vesveseler kalbimde yer etti. Bundan kurtulmak için bir çare aradım. Fakat mümkün olmadı, çünkü bu vesveseleri sadece delillerle giderebilirdim. Delil olarak kabul edilebilecek şeyler ise sadece açık ve anlaşılır bilgiler olabilirdi. Ancak bu bilgiler sağlam olmadığı için güvenilmezdi. Bu durumdan kurtulmak imkansızdı. Yaklaşık iki ay boyunca bu
Reklam
Görmez misin ki, uykuda iken, rüyada bazı şeyleri görüyorsun. Bir takım hâlleri hayal ediyorsun. Onların hakikat olduğunu kabul ediyorsun. Uykuda iken, rüyada gördüklerin hakkında bir şüpheye düşmüyorsun. Fakat uyanınca, rüyada inandığın şeylerin hiçbirinin aslı olmadığını anlıyorsun. O halde, aklın ile anlayıp, inandığın bilgilerin, sadece içinde bulunduğun hâl sebebiyle sana doğru gibi gelmiş olmadığını nereden biliyorsun? Mümkündür ki, sende başka hâl meydana gelir de, rüyada gördüğünü uyanınca kabul etmediğin gibi, aklınla anladığın şeylerin de aslı olmayan bir takım hayaller olduğunun farkına varırsın. Yahut da, sana gelecek olan bu hâl, tasavvuf ehlinin hâli gibi olabilir. Zira, tasavvuf ehli, “Biz istigrak hâlinde [manevî hâllere dalınca], duyu organlarının tesirinden kurtulup, akıl ile anlaşılamayan hâlleri müşahede ederiz (görürüz),” demişlerdir. Belki bu hâl ölüm hâli de olabilir. Zira, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyurdu. Kesin olarak bellidir ki, dünya hayatı, ahirete nispetle bir uyku gibidir. İnsan öldüğü zaman, dünyada göremediği bir takım şeyler ona zahir olur. O hâlde iken ona şöyle hitap edilir: (Bugünden gaflette idin. Şimdi senden perdeni açtık, artık bugün gözün keskindir.) (Kaf sûresi, 22. ayet-i kerîmesinin meali.)
İlim kulların kalbini Allah'a yakınlaştıracak bir vasıtadır. Gönül fesad-ı ahlaktan ilim vasıtasıyla temizlenmelidir.
Sayfa 119 - Nesil YayınlarıKitabı okudu
Dilin Afetleri
İbn Ömer (ra) şöyle demiştir: " Kişinin, en fazla temizlemesi gereken şey dilidir." İmam Gazali
Resûlullah buyurdu ki:
İnsanlar üç sınıftır. Kârlı olanlar, selâmette olanlar, günahkarlar. Kârlı olan, Allah'ı zikreden kimsedir. Selâmette olan, sükût edendir. Günâhkar da, bâtıl ve boş işlere dalandır.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.