Kafkasya'da kan davaları nesiller boyunca sürerdi. Bazen çatış­malar, son adam toprağa düşene kadar günlerce sürdü, bütün aile yok edildi. Savaşacak erkek mensubu kalmayan ailelere, "fa­kir" gözüyle bakılır; ailenin ihtiyarları, silah tutamayacak kadar zayıf olanları ve kadınları hayatlarının geriye kalanında ücra bir nöbetçi
Şamil, Müritlerin arasına geri döndüğünde, ne kaçışından ne de sakliada geçirdiği günlerden bahsedecekti. Kimsenin kendisini ya da Fatma'yı sorgulamasına izin vermiyordu. Geri dönmüştü, işte o kadar. Zayıf düştüğü o aylardan bahsetmek mi istemiyor­du? Yoksa Allah yolunda çalışması için muhafaza edilmiş, seçil­miş biri olduğu yönündeki
Reklam
Hamzat'ın Leh fedaileri
Müritlere yeni bir lider lazımdı. Onları bir araya getirecek kimse yoktu. Bu parçalanmış halleri düşünüldüğünde kimse, Hamza Bey'i ikinci imam seçtikleri için Müritleri suçlayamaz. Hamza Bey, hiç tereddüt etmeden bu şerefi ve sorumlulukları kabul etti. Onun için Müritler, kendini öne çıkarmasını sağlayacak bir araç­tı. Kafkasyalıların yanında savaşmak üzere Rus asker kaçakla­rından bir birlik kurdu ve aralarından birini başlarına komutan yaptı. Bu askerler arasında fedai olarak Rus ordusuna alınan Po­lonyalılar da vardı. Bu askerler, Ruslardan o kadar çok nefret edi­yordu ki Hamza Bey Polonyalı askerleri kendi koruması olarak görevlendirmekte bir sakınca görmedi.
Çeçenler, Mürit savaşlarında son derece önemli bir rol oynaya­caktı. Bu güzel, cesur ve hür halk, Şamil'in ordusunun göz be­beğiydi. Bereketli vadilerinde bol miktarda büyükbaş hayvan, meyve, tahıl ve ağaç yetiştirirlerdi. Köklerine dair pek bir iz taşı­mıyorlardı. Bölgeyi fetheden Araplar, Çeçenlerin efsane ve tarih­lerinin yerine
Baba oğul Orbelyaniler..
Prens Orbelyani, 1854 yılında Oğuzlu'da Türklerle girdiği bir çatışmada öldürüldü. Prenses Varvara, üç aylık bebeğiyle dul kalmıştı. Prens Orbelyani, daha önce he­men hemen aynı gün hayatını kaybeden büyük oğlunun yanına gömüldü. O günden sonra Prens Varvara, bütün hayatını tek mutluluk kaynağı olan bebeği Prens Georgi'ye adadı. Albay
Ağlamaya dahi takati kalmayan esirler, bir köşeye büzülmüş bekliyordu. İçeriye bir naip girdi. "imam Şamil, Hanha Hatunu görmek istiyor" dedi. Prenses, "Ne istiyormuş?" diye sordu. "Onunla konuşmak istiyor" diye cevapladı naip. "O zaman buraya gelsin. Ben onun ayağına gitmem" dedi Prenses. Afallayan naip, "O, Büyük İmam" dedi. "Ben de Gürcistan Prensesi'yim" dedi Anna, mağrur bir üslupla. Naip, odadan çıktı. Kulaklarına inanamıyordu. Kendi milletin­den kimse, İmam'a karşı gelmeye cüret edemezdi. Şamil'in huzuruna çıkan naip, İmam'ın kulağına esirin küstah tavrını fısıldadı. Bir süre sessizliğini koruyan İmam'ın yüzünde en ufak bir ifade dahi yoktu. Sonra hafiften gülümsedi. "Öyle olsun. Hepsini Dar­giye-Vedan'a götürün. Orada onunla konuşurum. Böylesi daha iyi oldu. Allah'ın hikmeti" dedi.
Reklam
536 öğeden 461 ile 470 arasındakiler gösteriliyor.