"Ölümü son çıkış olarak düşüneceksin. Bil ki kimse seni bundan alıkoyamaz ve tam da bu nedenle, elinin altında olduğu için onu yedekte tut, sonuna kadar. Diyelim ki geceleyin bir kâbus gördün. Bunun bir kâbus olduğunu, başını oynattığın anda kurtulabileceğini bilirsen her şey daha kolay, daha çekilir hale gelir, hatta bir bakarsın ilk başta en korktuğun şeylerden zevk alır olmuşsun. Hayat seni istediği kadar ürkütsün, canını yaksın, en yakınların çirkin maskeler taksınlar... Hayat bu, de kendi kendine, ikinci kez çağrılmayacağım bir oyun, bir zevkler ve acılar oyunu, bir inançlar ve aldatmalar oyunu, bir maskeler oyunu, bir aktör ve bir gözlemci olarak sonuna kadar oyna, gözlemcilik daha iyidir, ne zaman istersen bırakabilirsin. Beni sorarsan, "imdat çıkışı" sayesinde ayaktayım. Çünkü emrimde, ve onu kullanmayacağımı biliyorum. Ama ahiretin anahtarı bende olmasa kendimi kapanda hissederdim, derhal kaçmak isterdim!"
ayda yılda bi ders vermeyince bu işler sana göre değil başlıklı konuşmalara maruz kalıyorum he bak şu muhabbet için bile eksik vermek istemiyo insan bundan size ne tabii ama yemin ederim hayatımdan derslerimden başka hiç bi boşluk yok, kalmadı ve insan bazen nasılsın sorusuna bile imdat demek istiyo ya
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Yolcu, keder çekme ki bu diyara düşenin
Yolunda otlar biter, mezarında çiçekler!
Karaltılar belirir başında her köşenin,
Her geçidin ucunda bir gözü kanlı bekler.
Gökten imdat isteme, güvenme gözyaşına,
Bakma düşman gözüyle bir sürü yoldaşına:
Murada ereceksin yarın sen tek başına,
Onlarsa yarı yoldan geriye dönecekler...
Varsın, tan ağarmadan kumral saçın ağarsın,
Sen sonu cennet olan yolundan dönme! Varsın,
Yolunu kesmek için zinciri koparsın
Dokuz yıl artığınla beslediğin köpekler!
Bizi bekler esir olmuş ülkeler
Bizi bekler yetim kalmış ülkeler
"imdat" diye haber salmış ülkeler
Boş mabetler girilmeyi bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Çöl bir avcıdır
Şair yüreğiyle beslenen Gözbebeklerini
Yüzüğüne taş gibi takan Ciğerlerini
Açıp yaprak yaprak Günlüğünü tutan
Kaburga kemiklerini ok gibi fırlatan Karanlık aşk levhasına
Ve şair Hızır'a arkadaş
Âbıhayat yolculuğuna çıkan
Dilinde kırık dökük heceler
Dante Virjil Beatris
Romeo ve Jülyet
Firdevsi Hafiz Câmi
Fuzuli ve Nizami
Leylâ ve Mecnun
Kaf ve Nûn sûrelerinden
Azık toplayan yolcu
Çölün sır tuzaklarını
Esrar beldelerini aşmak için
Tanrı dilinden
Medet umup İmdat isteyen
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabanî uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan
Özel yağmurunu yanında gezdirirdi
Cam tozu serpintisi su pırıltılı
Profili oğlan çocuğu ağzı hüzün
Sevda çetin bir sınav bunu bilirdi
Yüreğini tüketen epeyce ağrılı
Özel yağmurunu yanında gezdirirdi
Sabahtan akşama bütün gün
Bir kalemle buluşmasın şairdi
Şiirleri nedense ağır yaralı
Gizliden gizliye kan kaybediyor
Eli fırça tutunca yaptığı
“En önemli anlarda yeniden doğabilsen!” Bu Çin lanetlemesinin altın da eziliyoruz. Ve görevimiz, bu lanetlemeyi kutsama haline getirmek; çetin bir görev, ağır bir iş. İnsanoğlunun kendini beğenmiş erdemleri, Kutsallık, İnatçılık, Yiğitlik, imdat!”