Hürmetten şöhrete kadın
9 Haziran 2024 02:00 |
Prof. Dr. Bedri Gencer
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi
En eski fotoğraflarda Doğulu-Batılı bütün topluluklarda kadın ile erkeklerin başlarının örtülü olduğu görülür. Batı’da sanayi kapitalizminin doğuşuyla zirveye çıkan modernleşme ise kadının yuvasından ve örtüsünden çıkarılması,
Varoluşun bir anlamının olması, sorumluluk bilinci ile doğrudan ile bağlantılıdır. Anlam sorularından boğulmaktan ziyade, anlam arayışının temeline konumlanmak ve bu paradoksun kilit noktası olarak hissetmek bu konuyu daha iyi ele almanın mihenk taşıdır. Nietzsche'den alıntı yaptı yazar ve dedi:
" Yaşamak için bir nedeni olan her türlü
"Yalnızca tanrıyı ya da öte dünyayı değil, aynı zamanda gerçekliğin kendisini de ilgilendiren modern inanç kaybı, insan yaşamını radikal bir şekilde geçici hale getiriyor. İnsan yaşamı hiçbir zaman bugün olduğu kadar geçici olmamıştı. Yalnızca insan yaşamı değil, genel olarak dünya da radikal bir şekilde geçici hale geliyor. Hiçbir şey içerik ya da süreklilik vaat edemez. Bu varlık eksikliği karşısında sinir bozuklukları ve huzursuzluklar ortaya çıkar."
İbadetin gücünü tekrar hissettiği bir an olmadı. Gerçekten de ibadet kavramının onun için artık bir anlamı yoktu; inancı, tamamıyla ve geri dönüşü olmayan bir biçimde kaybolmuştu. Esrarengiz bir şeydir inanç kaybı - inancın kendisi kadar esrarengiz. İnanç gibi, kaybı da temelde mantığa dayanmaz; daha ziyade zihinde yaşanan bir algı değişikliğidir. Ama kilisedeki ayinler onun için hiç anlam ifade etmese de Dorothy kilisede vakit geçirdiğine pişman değildi. Bilakis, pazar sabahlarını huzur dolu kutsal bir mola olarak görüyor ve iple çekiyordu; üstelik sadece pazar sabahları Bayan Creevy'nin meraklı bakışlarıyla dırdırından kurtulduğu için değil. Kilisenin havası ona daha başka, daha derin bir anlamda teskin edici, güven verici geliyordu. Çünkü kilisede olan her şeyde, amacı ne kadar absürt ve ödlekçe olursa olsun her şeyde, dış dünyada kolay kolay bulunamayan bir şey -tanımlanması zor ama terbiyeye, manevi güzelliğe dair bir şey- olduğunu hissediyordu. Ona, artık inanmasan bile kiliseye gitmek, gitmemekten daha iyiymiş; eski çağlara dayanan âdetleri sürdürmek, köksüz bir özgürlüğün içinde sürüklenmekten daha iyiymiş gibi geliyordu. Bir daha asla bir duayı samimiyetle inanarak okuyamayacağını biliyordu ama büyürken kendisine belletilen ibadetleri hayatının sonuna kadar sürdürmek zorunda olduğunu da biliyordu. Bir zamanlar hayatını, canlı çerçevesini ayakta tutan kemikler misali bir arada tutan inançtan geriye kalan buydu.
Kişisel gelişim ve enerji üzerine bir kitap.
Ben insanın bir şeyleri inanarak değiştirebileceğine inanan biriyim bu yüzden yazarın bu yöndeki düşünceleri ilgimi çekti. Kuantum mekaniği, fizik kanunları gibi şeylerle düşüncelerini desteklemeye çalıştığını düşünüyorum yazarın ama bilim böyle bir şey değil! Farkındalık yaratma açısından umut verici bir kitap ancak içerisindeki her bilgi gerçeği yansıtmıyor ne yazık ki . Yine de okunur bir kitap zaman kaybı değil çünkü farklı bir bakış açısı kazandırıyor her kitap gibi...
Benim hoşuma giden bölüm ise affetmekten bahsettiği bölümdü,yazar haklı zira geçmişi sürekli yanımızda taşımak ve affedemediklerimize zihnimizde yer vermek kendimize gerçekten haksızlıktır.