“Birisi sana zarar verdiği an, iyilikle ya da kötülükle ilgili sahip olduğu hangi düşünce şeklinin onu sana zarar vermeye teşvik ettiğini düşün. Çünkü bunu yaptığında ona acımaya başlayacaksın. Ne şaşıracaksın ne de öfke duyacaksın...”
Bir süredir tam olarak nasıl olduğunu bilmeden yapıyorum. Bana çok zarar verdiğini düşündüğüm kişilerin kendi içlerindeki acıya üzülüyorum. Acımak kelimesi çok ağır bir kelime… Bu yüzden onların acılarını görüyor, şahit oluyorum.
Ne acı, hayatımı bu kadar zor bir yere çeviren ve yalnızca bana değil birçok insana zarar veren birine bakıyorum. Sevgisizliğini, kibrinin onu hasta edişini, korkusunu, huzursuzluğunu ve mutsuzluğunu görüyorum. Bize zarar verirken ne kadar da çok kendine acı çektiriyor. Hayatı kendine nasıl da cehenneme çeviriyor
“Hiçbir yer insanın kendi zihninden daha huzurlu ve rahat olamaz.”
Gerçek huzur, mutluluk, tamlık, başarı insanın zihninde yer alır.
“Cennet zihinde inşaa edilir.”
Kendinden ayrılan, zihnin anlaşılmadığı durumlarda insan kendi kendini yok eder. Çünkü cehennem de zihnin içerisindedir.
“Düşünebiliyor musunuz, insanın gidebilecek hiçbir yeri bulunmamasının ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz sayın bayım?”
Gidelim diyor buradan. Gidelim de Dostoyevski’nin bu sorusunu yıllar sonra cevaplamak istersen gidelim.
Bu soruyla ilk karşılaştığımda kendi içimde sorguladığım bir şey vardı. 'İngilizceyi çok rahat konuştuğumda ne olacak?' dedim. Ya rahat rahat konuştuğumda istediğim o hayata kavuşmuş olamazsam diyordum. Ve İngilizce hep hayatımda dönüm noktası olacak bir gelecek modeliydi. Ve ana dilim gibi konuştuğum zaman hayatım tamamen değişecekti. İşte, bunun olmama ihtimalinden dolayı İngilizceyi hayatımdan hep uzaklaştırıyordum. Bunu fark etmem değiştirmemi sağladı.
Ancak, kim bilir farkında olmadan ne kadar çok konuda kendi kendimize bu yüzden engel oluyoruz.