Yok mu bunun ortası?..
Türkiye'de kolay kutuplaşmanın, ayrışmanın, insanların birbirlerine katlanma eşiğinin düşmesinin altında, tarih algısı ve tarih bilinci ile ilgili açmazların yattığını düşünüyoruz. Türkiye'de yaygın tarih algısı, ya her şeyi Cumhuriyet dönemine hasretme ya da geçmişi kutsallaştırma eğilimleri doğrultusunda oluşmaktadır. Toplumun bir kesimi, Cumhuriyet öncesini görmezlikten gelirken, diğer bir kısmı da Cumhuriyet dönemini ve kazanımlarını hafife alarak, başta Osmanlı devleti olmak üzere, geçmişi kutsallaştırma yoluna gitmektedir. Kısaca Sultan Abdülhamit, ya Ulu Hakan ya da Kızıl Sultan olmaktadır. Bunun ortası yok mu? Hep siyah-beyaz düşünmek zorunda mıyız? Kutsallaştırmakla, yok farz etmek arasında hiçbir farkın olmadığını umarım bir gün anlayabiliriz. (...) Bize düşen, geçmişi doğru anlamaktır. Ancak o zaman geçmişin tecrübelerinden yararlanma imkânı bulabiliriz.
Sayfa 490 - Fecr Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2023Kitabı okuyor
"Sadece... Seni çok uzun zamandır tanıyorum ama sanki daha dün karşılaşmışız gibi. Zamanımızın geri kalanı da bu kadar çabuk mu geçecek? Daha önce olduğu gibi tekrar tekrar değişecek miyiz, yoksa daha fazla insan bizi bu şekilde hatırlayacak diye sonsuza dek olduğumuz gibi mi kalacağız?"
Reklam
Yalan söylemek kötülüklerin en büyüğüdür. Bütün kötülükler ondan çıkar. Bize yalan söylendi; kamuoyu sürekli yanıltıldı. İçinde yalan bulunmayan tek bir gazete sayfası yoktur; bu ister siyasal ister ekonomik ister tarihsel toplumsal ya da kültürel konularla ilgili olsun. Hakikat her yerde baskı altına alındı; olgular çarpıtıldı, eğildi büküldü kendilerinin tam tersine dönüştürüldü. Bundan iyi bir sonuç bekleyebilir miyiz? Hayır, insan doğası ve özgür insan ruhu hakkı için bu böyle devam edemez. Yalancılar, hakikati çarpıtanlar yok olmalı, kaba güçle yönetme olanağından yoksun bırakılmalıdır. İşte ancak o zaman daha özgür, daha soylu bir insan soyu yeniden var olabilecektir.
Sayfa 236 - Koridor YayınlarıKitabı okudu
Oysa yaşam genellikle insanın bir başına kalması. Uykuda. Uykuyu ararken. Derin uykuların ötesinde bile zaman zaman düşünde sezinlemiyor mu insan birbaşınalığın çaresizliğini. Yollarda. Okurken. Pencereden caddelere bakarken. Giyinirken. Soyunurken. Herhangi bir kahvenin içinde oturan insanlara gelişigüzel bakarken. Hiçbir şey aramazken. Herhangi bir kahvede oturan insanları görmezken, başka olgular düşünürken... Yosun kokusunu yeniden duymaya çalışırken, bir kavşakta karşıdan karşıya geçerken, arabalar dünyasında yaşadığını son anda algılarken, büyük bir bulvarın tüm kahvelerinde oturanlardan hiçbirini tanımazken, bir mağazadan gelişigüzel yiyecek seçerken, ya da bir satıcıdan herhangi bir malı isterken, aynı anda özlem ve yalnızlıkları düşünürken, gidenleri, gelenleri, bölünenleri, ölenleri, doğanları, büyüyenleri, yaşamak isteyenleri, yaşamak istemeyenleri özlerken, severken, sevilirken, sevişirken, hep yalnız değil miyiz.
Rüya görmediğimizden emin miyiz ?
Alarmınız çalıyor kapatıp yataktan kalkıyorsunuz giyiniyorsunuz kahvaltınızı yapıyorsunuz ve güne hazırsınız. Ama sonra beklemediğimiz bir şey oluyor uyanıyorsunuz gördüğünüz sadece bir rüyaymış… rüyanızda kalkıp güne hazırlanıyordunuz ama gerçekte yorganın altında mışıl mışıl uyuyordunuz.Rene Descartes da zamanında böyle bir rüya görmüş ve hakkında düşünmeye başlamıştı. İnsan rüya görmediğinden nasıl emin olabilirdi ?
Hepimizi harekete geçiren tahakküm açlığını, yarulhcı bir kendini beğenmişlik suçu olarak teşhir eden bizler, insan yaratılarını gayet iyi öğrendiğimiz söylemlerin gücüyle göklere çıkartı­yor değil miyiz?
Kırmızı Kedi
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.