Modern insan ruhu tahrip edilen, zihni renkli ve değersiz detaylarla doldurulan hasta bir canlı ne yazık ki... Böylesine hasta bir canlının gerçeği çok boyutlu irdeleyip görebilmesi zaten mümkün değil. İnsanı tahrip eden kapitalist düzen öyle renkli ve insanı meşgul edecek şeyler çıkarıyor ki karşısına, ilkönce onun güncel hayat ile olan bağlantısını kesiyor. Televizyona düşkün çocukların, akıllı telefonlara beyinlerini kiralayanların, boş muhabbetlerle zamanını ve kalplerini çekinmeden harcayanların gerçek ile bağlantısının kopmaması zaten imkânsızdır. Sürekli iyi kitaplar okuyan ve düşünen bir insan ile vaktini bu tarz işlerle meşgul edenlerin aynı dünyaya bakıp farklı şeyler görmesi de kaçınılmazdır. Tabii burada seçtiğimiz şeylerin “iyi” olması en önemli meseledir. Şu anda yaşadığımız çağ biraz da tercihler çağıdır. Seçtiğiniz kitapların, müziklerin, filmlerin iyi olması sizin gerçeklik ile olan ilişkinizi de belirler... Kitapta yüzeysel olarak Mansur'un hayatına değinilmiş. Güncel, toplumsal öğretiler ve mesajlar içeriyor. Yazarın anlatımı açık, dili sade.. Özellikle ergenlik çağındaki gençlerin okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap..
Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birden bire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat bu hep böyle değil midir? Bir çok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz? Ben de o zamana kadar ki hayatımın boşluğunu, gayesizliğini sırf böyle bir insandan mahrum oluşumda bulmaya
İnsan ne yediyse ağzı onu kokar, ne okuduysa ağzı onu konuşur.. Hiçbir kıyafet zengin bir ruhu gizleyemeyez, hiçbir zenginlik de cahilliği saklayamaz.
Mevlana' nın dediği gibi:
“Testinin dışına sızan, içinde olandır.”
"GÜNEŞİN RUHU"
"Geçici dünyada, her anın değerini bilmek ve değişimin güzelliklerini kucaklamak çok önemlidir. Hiçbir şeyin sürekli olmadığı gerçeği, bizi her an yeni bir başlangıca hazırlar. Çünkü yaşam, sürekli bir yolculuk ve keşif halidir."
Japon bilgeliği ışığında bir içsel yolculuk.
1980 yılında temelleri atılan
Descartes felsefeye "Düşünüyorum, öyleyse varım," deyişini kazandıran filozoftu. Bunun anlamı, insanların esas olarak akıldan meydana geldikleri ve yalnızca arızi olarak fiziksel organizmalar olduklarıydı. Filozof felsefesini metodik kuşkuculuğa dayandırmak istemişti. Ancak hayvanlara bir ruhu çok görmüş olan Hıristiyan dogmasından kuşku duymak aklına gelmemiş olacak ki, kendi rasyonalist felsefesinde bu tezi yineleyecekti. Descartes yaptığı deneylerin, insan dışı hayvanların hissiz makineler olduklarını ortaya koyduğuna inanıyordu; bu deneylerin gerçekte gösterdiği ise, insanların diğer hayvanlara kıyasla düşünme yetisinden daha yoksun olabildikleriydi.