sartre dine inanan veya dindar biri olmamasına rağmen şöyle diyor: insanın derdi, evrende hiçbir anlamın olmamasıdır; bugünün insanı ise bir mana olmaksızın yaşayamaz. varoluşu anlamlandıramadığımızda beşer hayatının ve sahip olduğu ilim, felsefe, sanat ve diğer birikimlerden hiçbirinin mukaddes bir hedefi olmaz. o halde ne yapalım ve ne meydana getirelim? sartre'ın meydana getirdiği şeyin insanların derdine derman olmayacağı açık ve kesindir.
Sayfa 23 - fecr yayınevi
234 syf.
10/10 puan verdi
Yazar özgürlük kavramını analitik olarak incelerken özgürlüğü farklı boyutlarla ele almış, aktörün ruhsal yapısı ve iç dinamiklerinden hareketle aktörün psikolojik tutumlarının topluma yansıyan yönünü değerlendirmiştir. “ Özgürlük" ancak ve ancak çağdaş insanın kişilik yapısının bütünüyle çözümlenmesi temel alındığında tam anlamıyla
Özgürlükten Kaçış
Özgürlükten KaçışErich Fromm · Payel Yayınları · 19961,571 okunma
Reklam
Varlik ve Benlik
İnsan varoluşu kuran değil seyredendir.
Varlik ve Benlik
İnsan bilinci ile evreni kuşatır. Bu yönüyle mükemmel bir varlıktır. Ama öte yandan insanın varoluşu kurduğu iddiası ölümlü bir varlık olan insana yakışmıyor Doktor. Bütün varoluş insanın dışında seyretmiyor mu? Güneşin dogmasinda ya da batmasinda bir rolü var mı insanın? Sineklerin uçma hızını insan mı ayarlar? İnsana hiçbir şey sorulmamistir. Mideni her yemekte sen mi ayarlar ve calistirirsin Doktor? Ne kendisi ne de diğer nesneler hakkinda kimse insanın fikrini almamıştır. İnsan varoluşu yalnızca elinde buluyor. Sen nasıl karar verdin varolmaya Doktor? Bu sorunun cevabı varsa elinde o zaman dersin ki, insan varoluşunu kuraldır.
Bülent'in söylediği gibi insan Türk olduğunu Türkiye'de iken anlamıyor ve kendisini diğer insanlar gibi hissediyordu. Farklılıkları, birey özellikleri olan bir insan. Ancak yurtdışına çıktığı zaman anlıyordu ki Batı'nın gözünde iyi Türk-kötü Türk ayrımı bile yoktur, sadece Türk vardır. Öylesine baskın bir damgadır ki bu, bütün kişisel özelliklerinin üstüne çıkar, onları boğar, kişiliğini öldürür. İşte şimdi ben de düşmanımla aynı kimliği, aynı varoluşu paylaşmak zorunda bırakılmıştım. Hastanedeki ve dışarıdaki bütün İsveçliler bana bu adamdan daha yakın geliyordu, onlarla aynı değer ölçülerini paylaşıyordum ama ne yazık ki ben onlara yakın gelmiyordum. Bülent'in dediği gibi "Kabul edilmesi zor ama böyle!"
Sayfa 157 - Doğan Kitabevi
120 syf.
6/10 puan verdi
Kıymetli dostumuz Jack Kerouac, bu oyun tarzı eseri 1957 senesinde yazmış, sonraları annesi tarafından daktilo edilip düzenli bir metin haline getirilmiş. Yazarın ölümünden 36 sene sonra ancak yayınlanabilmiş, 2005 senesinde. Eserde ben kişisel olarak diyalogların bir hayli sıkıcı olduğunu düşünüyorum, Milo'nun evine ziyarete gelen papaz ile yapılan diyaloglarda zaman zaman varoluşu sorgulayan konuşmalara rast geldim ve konuşmaların daha fazlasını umut ederken eser, sonra yine bilindik sıkıcı diyaloglarla devam ediyor... Kerouac, bir konuşmasında bu eser için, isteğinin Amerikan tiyatro ve sinema kültürünü değiştirmek ve bu kültüre spontan bir ruh kazandırmak olduğunu söylemiş. Fakat insan bu eseri okuduktan sonra, neyse ki bu isteğini yerine getirememiş diyor. Zaman zaman bu eserin sürreal olduğunu düşündüğüm dahi oldu, acaba öyle miydi?
Beat Kuşağı
Beat KuşağıJack Kerouac · Siren Yayınları · 2012116 okunma
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.