Ev insanın kendi içidir. Eve dönmek, insanın kendisine dönmesidir, kendini araması… Uzun bir yolculuğu güzel kılan da eve dönmektir. Zira ev yoksa yolculuk da yoktur.
Aziz Nesin, bu kendini bilme yolculuğunu hiç unutmamak için soyadına eklediği soruyla bunu yapmaya çalışacaktır. Soyadının hikayesini soranlara şöyle açıklayacaktır:
"1934 yılında Soyadı Kanunu çıktı. Herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için, insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri 'Eli Açık', dünyanın en korkakları Yürekli', dünyanın en tembelleri 'Çalışkan' gibi soyadları aldılar. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime 'Nesin' soyadını aldım. Herkes Nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim."
Bu kitap Seher'in hayatında birden fazla evde yaşadığı halde evsizliğini, bir yere ait olamayışını, aidiyet duygusunu tam anlamıyla benliğinde bulunduramadığını ve bunu bir hac yolculuğu süresince bize aktararak, aslında hayatımızda olan olaylar ve kişilerden kaynaklı sorunların süreç içinde insanın kendisine verdiği zaman süresince nasıl çözümlendiğini ve başa çıktığını bize göstermektedir. Bu kitap kendimize bazen yolda olmanın devam etmenin ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini düşünmekteyim.
İÇİNİ ACITAN ŞEY DE ZATEN BUYDU; YAŞAMAK..
Az önce bir alıntıya denk geldim, içim burkuldu ve Martin hakkında bir şeyler yazmak istedim.
Martin kendi halinde yaşayan biridir. Birgün tesadüfen tanıştığı bir aile sayesinde hayatı değişir. İlk görüşte, ailenin kızına aşık olur. Ne var ki bu aile kültürlü(!) ona göre üst sınıftan bir ailedir.
Simyacı. Bu kitabı seneler önce okumuş ve aklımda tek bir cümle kalmıştı: İnsanın hazinesi kendi yanındadır. Çok uzaklarda aramak beyhude bir çabadır. Yıllar sonra şimdi tekrar okuduğumda gerçekten de hiçbir ayrıntıyı hatırlamadığımı fark ettim. İyiki tekrar okudum.
Kitabın en can alıcı kısmı, aynı yerde başlayıp aynı yerde bitmesiydi.
"Yavaş yavaş ölüyorlardı – bu çok açıktı. Düşman değillerdi, suçlu değillerdi, artık dünyevi hiçbir şey değillerdi; yeşilimsi karanlığın içinde karmakarışık uzanmış hasta ve aç kara gölgelerden ibaretti bunlar. ... Bu can çekişen gölgeler hava kadar özgür ve neredeyse bir o kadar hafifti."
.
.
.
Mükemmel bir kitap okudum, öyle mükemmel