Az önce ben ne okudum.
Jennifer McMahon'u hep çok merak etmişimdir ve beklentilerim zirvededir. Ama bu kadar da beklemiyordum açıkçası, harikaydı.
Hani bazen bir kitap okursun ve - nasıl desem- bir parçanı o kitabın içinde bırakırsın. Bir yere gidersin ve kitapta benzer yerde geçen bir sahne gözlerinin önüne düşer. Bir nevi dejavu yaşarsın. Aynen bu durumun içindeyim.
Hiçbir zaman batıl inançlarım olmamıştır ve hep bana saçma gelmiştir. Ama bu kitabı okuduktan sonra herşey mümkün olabilirmiş gibi geliyor. (Daha fazla anlatırsam spoiler vermiş olucam.)
Biraz kitaptan bahsedeyim de ne demek istediğimi anlayabilesiniz.
Kitabımız 1908 yılında gizemli bir şekilde ölen Sara Harrison Shea'nin gizli günlüğüyle başlıyor ve daha ilk cümleden bizi kitabın içine çekmeyi başarıyor. Ve bu günlüğü günümüzde Ruthie adında, Sara'nın evinde yaşayan bir kız buluyor ve daha sonrasında olaylar gelişiyor.Tüm bu olaylara sebep olan - Sara'nın evinin arkasındaki ormanda, lanetli denilen - Şeytanın Eli olarak adlandırılan bir bölge var ve her şey burada başlıyor. İşler korkunç bir hal alıyor ve bizi içine çektikçe çekiyor. Aynı zamanda bu olaylarla bağı olan Katherine'in ağzından da okuyoruz ve kitaba doyum olmuyor.
Okurken, tüm bunların gerçekten de olabileceği yanılsamasına kapıldım çünkü yazarın dili öyle gerçekçiydi ki... Ürpedim.
Tüyler ürpertici, mükemmel bir gerilim romanı....