Kitabın ilk 209 sayfası için konuşursak; hayatımda bu kadar fazla betimlemelere yer veren başka bir kitap daha okumadım. Ayrıca kitapta 500 farklı insan adı geçiyor. Yazar bu kadar isim soyisim bulmak için paris telefon rehberini kullanmış olmalı; zira bu kadar ismi hayatı boyunca tanımadığına eminim. İlk 200 sayfada sürekli yapılar, mimari, tıp, simyadan bahsediyor, ancak hiç biri akıcı değil. Kitaba 209. sayfadan başlayanlar hiç bir şeyi kaçırmış olmazlar. İlk 209 sayfa ne kadar sıkıcı ve kötüyse geri kalan tüm sayfalar aksine bir o kadar iyiydi. Her satırı heyecan dorukta okudum. Ancak kitap bitince yaptığım araştırma sonucu bu kitabın; 19. yüzyıl başlarında Paris şehir planlamacıları tarafından katedralin bakımsızlığından ötürü katedrali yıktırmak istediklerini, Victor Hugo’nun bu sebeple halkın ilgisini çekmek için Notre Dame'ın Kamburu’nu yazdığını, bu sayede katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasını sağlayarak katedralin yenilenmesinde büyük rol oynadığını öğrendim. Muhtemelen ilk 209 sayfada katedralin mimari yapısından söz edilmesinin ve betimlemelerin fazlılığı bu yüzden. Böyle bir amaca hizmet etmesi nedeniyle kendisini tabi ki çok takdir ediyorum ama yine dediğim gibi 200. sayfadan itibaren okuyanlar bir şey kaçırmamış olacaklardır.
Asker ocağındaki en büyük numarası mıntıka temizliği olanlar, hafta sonu çarşı iznine çıkar, stüdyoya girer çünkü… kafaya bandana bağlayıp komando bıçağı ısıran mı ararsın, maket roketatarla mevzi alan mı… Tahtadan el bombasını ayak bileğine bağlayanı bile gördüm.
》Yıl 1968. İstanbul sokaklarındayız. O zaman da mı otobüsler hep kalabalıktı? Dolmuş şoförleri o zaman da mı para üstü vermeyi unuturdu? O zaman da çalışmak zorunda olan çocuklar vardı değil mi? Yoksulluk, ezilen insanlar, yaşam mücadelesi o zaman da vardı değil mi?
》Tramvaylar, eski sokaklar, gazete satan çocuklar, yıkıldı yıkılacak evler ve
Ne diyor acaba, şehit ailelerinin kapısını çalan komutanlar? Kaç bin defa yaşadılar bu durumu…
“Vuruşmak daha kolay, inan” demişti bir subay bana, “analar, o haberi duyunca, öyle bir bakar ki sana, o gözleri ömrünün sonuna kadar unutamazsın…”
Sor hobilerimizi mesela…
Banko ne çıkar?
“Kitap okumak” çıkar.
Halbuki hepimiz biliyoruz ki, kıçımızı silmek için tükettiğimiz tuvalet kağıdı miktarı, beynimizi parlatmak için tükettiğimiz kağıt miktarından fazla.