“ Tarih tekerrürden ibarettir.” cümlesi hiç bu kadar şok etkisi yaratmamıştı belki de. Kitap bitince arkanıza yaslanıp, “Ne garip, insanoğlu; aynı topraklarda yaşayıp yüzyıllar geçse de sadece isim değiştirip aynı vahşeti, aynı acımasızlığı, aynı nankörlüğü yine yapıyor ve aynı olaylar neredeyse bire bir yaşanabiliyor.” diyebiliyorsunuz. Hiç mi ders almıyoruz bu yaşanılanlardan da yine ve yine aynı şeyleri yaşayıp duruyoruz hep… Her ne kadar roman bu desekte, aslında geçmişe yolculuk yapıp ışık tutmuş ve tarihimizde yaşanılan şeyleri düşününce “tarih gerçekten tekerrür ediyor ve ne yazık ki hâlâ da etmeye devam edecek.” demekten de alamıyorsun kendini …
Divan şiirini sevdiren adam; aynı zamanda romanlarıyla tarihe ışık tutmaya da devam ediyor :)) Çok keyif alarak okunacak bir İskender Pala romanlarından birini daha bitirmekten mutluluk duyarak, size de iyi okumalar diliyorum :)
#okudum
#Abumrabum
#iskenderpala
9 “Ur kentinde telaşlı bir gün. Bir kişi yakılacak. Bir Peygamber. Padişahla Peygamber karşı karşıya. Amade gücüyle mana gücü karşı karşıya. Bir tiyatro oyunu bu galiba, ateş sahnesinde oynanacak... Perde işini de alevler görecek.”
Selim: Mütevazi iyi kalpli iyi huylu Sümerolog
Alperen: Yürekli Komser
Vuslat: Mit
Özlediğimiz hasretini çektiğimiz bir umut rüyalarımızda görmek istediğimiz son Nebi. Denizler kadar mürekkebimiz sahra çölleri kadar sayfalarımız olsa o nebiyi ve onun rabbine olan aşkını anlatmaya yetmez.
.
.
Ne güzel de söylemiş üstad;
"Biz aşkı venüsten değil mekkeli bir yetimden öğrendik".
.
Gelelim usta kalem İskender Pala'nın
yazdığı roman tadındaki siyere.Bir bülübülün dilinden anlatıyordu o kutlu nebinin hayatını. Onun kanatlarıyla asrı saadete uçuyoruz ve o yılları yaşıyoruz adeta. Özellikle ayetlerin nazil olduğu hadiseleri çok güzel anlatmış.
Sonuç olarak kitaplıklar dan eksik olmayacak nesilden nesile okutulacak bir kitap olarak düşünüyorum.
.
.
.
Uzun gecelerin gözyaşlarını en iyi bülbüller bilir, tenhada ağlayan aşıkların derdini en iyi onlar anlar.
.
.
.
Gözler kör değildi,ama göğüslerdeki kalpler kör idi.
.
.
.
"Vallahi amcacığım, bu davayı terk etmem için güneşi sağ elime, ayıda sol elime verseler, ya ben bu uğurda ölmedikçe ya Allah beni galip kılmadıkça davamdan vazgeçecek değilim!"
.
.
İskender Pala'nın bu kitaptan önce iki kitabını okumuştum: Mihmandar ve Şah ile Sultan. İkisi de birbirinden harika ve gerçekten sürükleyici romanlardı. E işin içinde bir de Osmanlı tarihi olunca...
Ama bu kitapta o anlatış tarzı, o sürükleyicilik yokmuş gibi geldi bana. Yine de harika bir kitaptı ama diğer benim okuduğum iki kitaba göre dili biraz hafif mi kalmış ne... Aslında eksiği ben de tam olarak çözemedim ama bir şeyler eksikti yani anlayacağınız.
Bundan öncesinde Sükut adlı yine Yunus Emre'yi anlatan bir kitap okumuştum. O kitapta olaylar sadece Yunus Emre, Tapduk Emre, Mevlana hazretleri arasında dönüyordu. Ha bir de başlarda babası ve ailesinden de biraz bahsetmişti ama bu kitaptaki kadar değil.
Od kitabında, birkaç bölüm Yunus Emre'yi görürken diğer bölümde oğlunu görüyoruz ve bu onların kavuşma anlarına kadar böyle sürüyor. Önceden Yunus Emre kitabı okuduğum için mi bilmiyorum ama açıkçası birazcık okurken sıkılmış olabilirim. Ama mesela oğlunun olduğu bölümler oldukça ilgi çekiciydi. Arn usta, Alamut fedaileri vs.
Demem o ki, İskender Pala'yla tanışmak gayet uygun bir kitaptır kendileri.
Sevdiğim, severek okuduğum bir yazar Sevgili İskender Pala.
Lakin bu kitabın arka kapak yazısı ilw içindekiler bana göre uymuyor. Göbeklitepe kitabı diye anlatılıyor ama değil.
Daha çok eski usül avlanma, avcılık, toprak anaya sunulan adaklar, yaşam biçimi, sunaklar...evet evet bunları iyi anlatıyor, kitap akıyor...ama Göbeklitepe hakkında değil
Yoksa bu beklenti dışında, hikâye ve olanları hikayeleştirme olarak anlatımı çok iyi....
·
Not rated
Kalemini sevdiğim,her kitabını ilgi ve özenle okuduğum İskender Pala'nın yeni bitirdiğim kitabı:ABUMRABUM
Üç semâvi dinin(Müslümanlık,Hristiyanlık,Yahudilik) ortak atası Hz.İbrahim'in öğretilerinden yola çıkarak anlatılmış,buram buram Mezopotamya kokan kitap.
Tokyo'da başlayıp Adıyaman'da sonlanan maceralı bir hikaye.
Kitapta Doğu'nun müthiş kaynakları gizemli bir dille anlatılırken,Batı'nın bu kaynakları sahiplenişinede dem vurmakta.Aslında çok yönlü bir eser,bir çok soruya cevap verir nitelikte.
Mesela:Kudüs neden üç semavi din için önemlidir?Siyonizmin amacı nedir?Orta Doğu neden kargaşadan bir türlü kurtulamıyor?(vs.)
Yazar bu polisiye romanla aslında bir çok konuya değinmiş.Özellikle din ve tarihi harmanlayıp ortaya konulmuş sahici bir eser benim nezdimde.
Hem dini konulara merakım hem kitapta adı geçen sınırlarımızdaki bir çok Mezopotamya şehrini yeni gezmiş biri olarak gezi dönüşü bu eserin elime geçmesininde güzel bir tevafuk olduğunu düşünüyorum.Kitabı okumadan böyle bir fırsatınız olursa kitap hem daha gerçekçi hem de ilgi çekici olacaktır.
Güzel tevafukların sizide bulması dileğiyle,keyifli okumalar...