Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Peygamberimiz, Ebû Zer el-Gifârî hazretlerine, “Ey Eba Zer: Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil. İhtiyarlamadan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın sıhhatin, fakirlikten önce zenginliğin, meşguliyetten önce boş vaktin kıymetini bil, ölüm gelmeden hayatın." diyerek İslam'da, vaktin boşa geçirilmesine müsaade edilmediğini göstermektedir.
Reklam
İktidar, yetkilerini, varoluş gerekçesi olan hukuku ortadan kaldıracak şekilde kullanamaz. Yöneticiye itaati emreden dinî naslarda mutlak olarak gelen lafızlar "Allah'ın kitabını ikame ettikleri sürece veya "masiyeti emretmedikleri sürece" biçiminde gelen naslarla takyit edilerek yöneten ile yönetilen arasındaki meşruiyet ilişkisi şeriatla sınırlandırılmıştır. Ferrâ, imamın uygulamaları dinî ahkâmın ve adaletin muktezasının dışına çıkmışsa kabul etmenin caiz olmadığını söyler. İbn Hacer (ö. 852/1449) "Dini ikame ettikleri sürece itaat edin" hadisinden hareketle, dini ikame etmediklerinde iktidarın onlardan çıkmış olacağını, Bedreddin el-Aynî (v. 855/1451) ise imamın iktidar müddetinin dinî ahkâmın tatbikine bağlı olduğunu belirtmektedirler. Literatürde devlet başkanında bulunması gereken şartlardan biri olarak aranan adalet kriterinin "şâriin emirlerine riayet etmek" şeklinde tanımlanmış olması veya görevlerini yürütürken şer'î hükümlerin hilafına hareket etmemenin devlet başkanının görevleri arasında zikredilmesi, akdin konusuna bağlı kalmanın iktidarın meşruiyetini belirleyici bir şart olduğu anlamına gelmektedir. Ümmete vekalet etmek üzere var olan iktidar, bu yetkisini vekalet akdi ile çelişen bir şekilde kullanamaz.
Sayfa 54 - KlasikKitabı okuyor
İmametin "Dinin korunması ve dünyanın idaresi" biçimindeki tanımı ve Biat akdinin "Allah'ın kitabı ve resulünün sünneti üzere imametin farzlarını yerine getirmen ve adaleti ikame etmen koşuluyla razı olarak sana biat ediyoruz" şeklindeki sîgası akdin konusu ve mahiyeti bağlamında meşruiyeti hakkında hukuki bir çerçeve sunmaktadır.
Sayfa 52 - KlasikKitabı okuyor
Şimdi parçalanmış bir İslam var. Kâfirler hangi parçayla uğraşacaklarını bilmiyorlar.
Bütün emperyalist güçlerin üzerinde ittifak ettiği bir şeye karşı çıkarak hakkı ortaya koyabilmek, bütün bâtıl güçlerin ortak yalanlarını reddederek gerçeği ifade edebilmek, hatta ifade etmekle de kalmayarak hakkın yerini bulması için fiilen bir şeyler yapabilmek tam bir cesaret ve fedakârlık işidir. Böyle bir cesaret ve fedakarlığı göstermek ise ihlas ve samimiyeti gerektirir. Çünkü bugün yeryüzündeki sömürgeci yapının devam etmesini isteyen güçlerin tamamı Filistin'e dolayısıyla İslam ümmetine yapılan haksızlığın devam etmesi için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bu yüzdendir ki, bütün bu güçler tarafından dışlanacakları ve bazı çıkarlarının zarar göreceği endişesini taşıyanlar kolay kolay Filistin davasına sahip çıkma cesareti gösteremiyorlar. Fakat şunu da bilmek gerekir ki, bu dava sahipsiz değildir. En başta Yüce Allah bu davanın sahibidir. Çünkü bu dava bir inanç davasıdır.
Reklam
En sonuncusu, en önemlisi hariç, tüm hakikat bir gölgeden ibarettir; yine de her bir hakikat kendince doğrudur. Her hakikat, başka bir yerde yalnızca bir gölge olsa bile, kendi yerinde bir varlıktır. - Isaac Pennington
Filistin meselesi Müslümanların ortak gayreti ve önem vermesi çerçevesinde başarıya kavuşabilir. Bazılarının sınırlı ve bölgesel hesaplara dayanarak ürettikleri sözde çözümler ümmeti bağlayıcı çözümler olamaz. Onlar ürettikleri çözüm formüllerini kendi açılarından sonuca götürücü formüller olarak görseler de, Filistin meselesi kıyamete kadar bütün İslam ümmetini ilgilendiren bir mesele olması hasebiyle sona ermiş olmayacak ve ümmetin değerlerine ters düşmeyen çözüm/çözümler bulununcaya kadar tartışılmaya devam edecektir. Çünkü başta ifade edildiği gibi; Filistin meselesi bölgesel bir mesele olmaması, Müslümanların akidelerine taalluk eden ortak bir dava olması yönüyle doğusu ya da batısı yoktur. Filistin toprakları, Kudüs'üyle, (Beytu'l Makdis) Mescid-i Aksa'sıyla, Gazze'siyle, Halil şehriyle, Batı ve Doğu Şeria'sıyla... bir bütün ve etrafı mübarek kılınmış İslam topraklarıdır.
Dinin Direği Namaz mıdır?
Namaz dinin direğidir hadisini hatırlayınca Tabii ki namaz diyoruz... Öncelikle namaz vaktinde eda edilmesi gereken bir fazladır. Kur'an-ı Kerim'in 123 yerinde Esselat şeklinde geçen, yöneliş ve dua anlamında kullanılır. Hatta denilebilir ki İslam'da en çok bilinen "Nüsuk" namazdır. Şöyle ki, Kur'an-ı Kerim'de nüsuk, ibadet ayrımı vardır ve namaz aslında ibadet değil, nüsuktur. O açıdan Dinin direği Müslümanlara mahsus yer ve zamanla belli önceden belirlenmiş hareketlerden oluşan ve onu yapan herkesin öyle yapmak zorunda olduğu nüsuk üzerine değil; tüm insanlığa mahsus yer ve zamanı belli olmayan önceden belirlenmiş hareketlerden oluşmayan ve onu yapan herkesin öyle yapmak zorunda olmadığı ve de hayatın içinde faaliyet şeklinde tezahür eden alan üzerine dikilmek icap eder. Aksi halde Dinin direği yaşayan hayatın ortasında değil Hayatın nispeten durduğu ve dışarıda bırakıldığı mabede dikilmiş oluyor. Bu ise gerçek hayat dininin tarzı İslam değildir. Bu hayatı değil tapınağı esas alan diğer dinlerin tarzına andırıyor. İlla bu dine bir direk arayacaksak bu Kur'an-ı Kerim'de geçtiği gibi "emrolunduğu gibi dosdoğru dürüst olmak" olabilir. Demek ki Dinin direği doğruluk dürüstlük ve adalet olmak icap eder. Aksi halde namaz gibi sadece Müslümanları ilgilendiren ancak camiye mescid'e gidenlerin görebileceği bir yere dikerseniz hayatın dışında düşmüş olursunuz. Bu nedenle direği herkesin ilgilendiren alana Hayatın tam ortasına dikmek durumundayız.
MUS’AB BİN UMEYR’İN (R.A.) ŞEHİT OLUŞU
Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretlerinin 3. yılında, yapılan Uhud Harbi’nde, İslâm sancağını Hz. Mus’ab (r.a.) taşıyordu. Okçuların yerlerinden ayrılması üzerine, düşman şiddetli bir hücum ile İslâm askerini arkadan vurdu ve bütün kuvvetleriyle Resûlullâh’a doğru hücum ettiler. Ashâb-ı Kirâm şiddetle çarpıştı. Resûlullâh’ın (s.a.v.) mübarek
Reklam
İnsanları kötülüklerden alıkoymayan bir namaz, dosdoğru kılınan bir namaz değildir. Bir müslüman düşünün ki, beş vakit namaz kılıyor, bununla birlikte insanları aldatıyor, sözünde durmuyor, kul hakkı yiyor. Yani dosdoğru/dürüst bir müslüman değil... O halde denklemin sonucu bellidir: Bu adam dosdoğru namaz kılmıyor. İşte bu gün, ben müslümanım deyip, beş vakit namaz kılanların en büyük problemlerinden birisi budur. Türkiye’de namaz kılma oranı diğer İslam ülkelerinden geri değildir. Hatta çoğundan ileridir. Araştırmalar bunu gösteriyor. Ama ahlak problemimiz de halen devam ediyor. Eğer sadece namaz kılmakta olanlar, dosdoğru namaz kılmış olsalardı bu ülkede dürüstlük hâkim olurdu. Zaten dünyada kurulacak hiçbir toplumda kötülüklerin tamamı kaldırılmış olamaz. Önemli olan, iyiliklerin ve güzelliklerin hâkim olmasıdır.
Evet, kelime-i tevhîd sağlam bir kaledir ve ancak bu kaleye girenler Allah'ın azabından kurtulur. Allah-u Teala, hepimizi bu kaleye girenlerden eylesin. Fazl-ı keremiyle bizlere sırların kapılarını açsın. (Âmîn).
bunca imkan varken hala üşengeçlik yorganını üstüne çekiyorsan; nasipsiz olduğunu unutma.
Bir Hadis Namazınızı, benden gördüğünüz gibi kılın. (Buhârî, "Ezan, "18)
Bir Ayet Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır. (Bakara, 2/153)
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.