- "... Eğer bir muhalefet yapılacaksa, Müslümanların bu muhalefeti sahici bir temele oturtmaları lazım. Sürekli muhalefet ediyorlar ama pratikte yaptıkları ise ötekini taklit etmek. Ben Müslümanların bu çelişkiden kurtulmaları gerektiğini söylüyorum. Bu, ötekine karşı savaş ilan etmek değil. Elbette ki ötekiyle de beraber olacağız, arkadaş olacağız, konuşacağız, uluslar arası ilişkilerimiz olacak... Ama kuvveti, iktisadî gücü, Müslümanca bir hayatı bazı şartlara bağlayamayız. Ben fakirken de Müslümanca bir hayat yaşarım, zenginken de Müslümanca bir hayat yaşarım. Buradaki kriter ise peygamberin hayatıdır.
Fakir için de kriter budur, zengin için de budur. Kimse bu kriteri değiştiremez. Değiştiriyorsa bu onun kendi sorunudur; ben onu eleştiririm, eleştirme hakkım doğar. Ama takva ve züht bu İslâmî hayatın bizzat kendisidir. Benim zenginliğim bunu benden koparıyorsa demek ki orada bir sakatlık vardır. Şu demektir, İslâmî görünüş itibariyle yani lâfzî anlamda bir İslâm anlayışımız vardı ve onun muhtevası yoksullaştırıldı, içi boşaltıldı. Bugün de rastladığımız bu. Müslümanlar keşke cemaatler halinde olsaydı. Dayanışmadan gelen bereketi kaybettiğimiz için belki böyle bankalara muhtaç olduk..."
(Abdurrahman Arslan'la mülakat -Milli Gazete, 11 Nisan 2010)