"Sizin yâriniz, yardımcınız yalnız Allah'tır, Allah'ın Peygamberi'dir ve namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren Allah'a boyun eğen müminlerdir. Her kim Allah ile Peygamberini ve iman edenleri dost edinirse, Allah yanlılarının gâlip geleceğinden emin olsun.” (Mâide, 55)
Âyet-i kerîme, müminleri namaz-zekât ve itaatkârlık ile vasıflandırmıştır. Bu nitelendirme, İslâmî yaşayışa sahip olmanın, Müslümanlar arasında tartışma değil, takdir vesileşi olması gereken bir meziyet olduğu fikrini vermektedir. Bu sebeple namazlı, niyazlı Müslümanları, sofu, koyu dindar, köktendinci, tarikatçı gibi yaftalarla kınamak asla doğru değildir.
...
O halde biz, başkalarının ne dediklerine değil, bizim ne yaptığımıza ne yapmadığımıza ve ne kadar inançlarımızın adamı olabildiğimize bakmalıyız. Bize yönelik propaganda ve suçlamaların temelinde İslâm'ın bulunduğunu unutmamalıyız. Bütün düşmanlara ve düşmanca yaklaşımlara kahredici cevap, daha iyi Müslüman olmaya çalışmakla verilecektir. İyi Müslüman, işte bu cihadı yürütme gayreti içinde olan kişidir. (s.80-81)