"Osmanlı Türkleri, çoğunluğunu Islamiyet'e dönenlerin oluşturduğu büyük bir orduya özellikle piyadeye (Yeniçerilere)- ve güçlü bir donanmaya sahipti. Etkili diplomasi, askeri gücü tamamlıyordu, Osmanlılar, 16. yüzyılın ilk yarısinda Mısır'ı da topraklarına katarak Iran'a doğru yöneldiler, 1534'te şimdi Irak dediğimiz
Kısacası Polonya'daki, aynı şekilde Lirvanya'daki Tatarların sayıları birkaç bini geçmiyor. Ayrıca dağınık yaşıyorlar. Uzun yıllardan beri Tatarca'yı unutmuşlar. O derecedeki Lehçe isim ve soyadları almışlar. Şüphesiz Polonyalılar ile evlenerek asimile olmuşlar. Başka bir tabirle Polonya'ya entegre olmuşlar. Kimliklerini bir
Ebû Hüreyre (r.a) rivayetle, Allah Resûlü (s.a.v) şöyle demiştir:
"Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde veya çarşısında kıldığı namazdan 20 küsûr derece daha üstündür. Bir kişi güzelce abdest alır ve sadece namaz kılmak için çıkıp mescide gelirse, mescide girinceye kadar attığı her adıma karşılık 1 derece yükseltilir ve onun bir günah silinir. Mescide girdiği zaman ise namaz için oraya kaldığı sürece hep namazda gibidir. Namaz kıldığı yerde durduğu, kimseye eziyet etmediği ve abdestini bozacak bir durum meydana gelmediği sürece melekler ona 'Allah'ım! Onu bağışla. Allah'ım! Ona merhamet et. Allah'ım! Onun tövbesini kabul et' diye dua ederler."
Müslim, Buhârî, îmân 22.
Annemlerin oturduğu yer, orta halli bir siteydi. Babam kıt kanaat maaşıyla bir yapı kooperatifine
üye olmuş ve uzun yıllar para ödemişti. Onca yıl sonunda da derme çatma bir daire sahibi
olabilmişlerdi. Ev ilk teslim edildiğinde, ıslak duvarlarından dolayı elektrik düğmeleri çarpıyor,
tuvalet tıkanıyor, odaları karıncalar basıyor, doğramalar