Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İsmail Aldemir

Velhasıl, insan, sınırlı yaratılmış ve fakat "sonsuza" vurgundur; yaratıktır ve fakat "Yaradan'a" vurgundur.
Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Reklam
İnsanoğlu kendi içindeki "hakikati" kavramak için "kendi üzerine kapanmak" zorundadır.
Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Adalet..
“Müzisyenler yaptıkları müzikle başkalarının müzik yeteneklerini baltalayabilirler mi?” “Baltalayamazlar.” “Ya binicilikte usta olanlar başkalarını ata binemez hale getirebilirler mi?” “Getiremezler.” “Öyleyse, adil insanlar doğruluklarıyla başkalarının doğruluklarını, adilliklerini aşındırabilirler mi? Sözün kısası, iyi insan, iyilik ederek başka insanların kötü olmasına neden olabilir mi?”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Padişahların toplam sayısı 36'dır. Ancak, Sultan II. Murad , Fatih Sultan Mehmed ve Sultan I. Mustafa ikişer kez tahta çıkmışlardır. Padişahlardan 15'i birbirinin kardeşi ve amcaoğlu'dur. Dolayısıyla (1299) Osman Gazi'den saltanatın kaldırılması (1922) tarihine kadar geçen 623 yıllık süre içinde Padişahların batın sayısı 21'dir.
Paşa sözü, iki farsça kelimeden, “pây” ile “şah”’tan kurulmuştur ki “hükümdarın ayağı” anlamına gelir. Paşalar; vilayet valileri, vezir, asker komutanı olmak dolayısıyla hükümdarın ayakları demektir.
Reklam
Osmanlılarda Hutbe üç sefer değiştirilmiştir: İlkönce Yıldırım Bayezit “Emir” unvanını “Sultan” a çevirmiştir. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethinden sonra, “Sultanü’l-berreyn ve hakanü’l-bahreyn (iki karanın ve iki denizin sahibi)” niteliğini buna ekledi. Daha sonra da Yavuz Sultan Selim, Mısır’ın alınışının peşi sıra, “Hadimü’l-Haremeyn’iş-şerifeyn (Mekke ve Medine’nin koruyanı, hizmet edeni)” sözleriyle bunu tamamlamıştır.
Orhan Bey’in silah arkadaşları Akça Koca, Konuralp, Abdurrahman Gazi ve Karacabey, İznik ile İzmit’teki Rum askerini son derecede yorduktan sonra, kuzeyde Karadeniz, güneyde İzmit Körfezi ve batıda Boğaziçi ile sınırlanan yarımadaya girdiler. Boğaziçi kıyılarına, Aydos ve Semendere’ye doğru ilerlediler. Semendere’de kale komutanının oğlunun cenaze alayının geçmesi için kapılar açılıverince; Osmanlılar hücuma geçip komutanı esir aldılar. Sonra da İzmit hâkimi, kurtuluşu için gerekli fidyeyi verince, ölümden yakasını kurtardı. Kaleyi Akça Koca aldı. Ondan sonra da bu bölgeye Koca ili adı verilmiştir.
Osman Bey sade yaşardı; miras olarak altın, gümüş bırakmadı. Ölümünden sonra evinde bir kaşık, bir tuzluk, bir işlemeli kaftan, bir sarık, birkaç ipekli kırmızı sancak, çok iyi atlar, ekim için birkaç çift hayvan, birkaç çift koyunu vardı.
Türk araştırmacılar Türkmenlerin 11 ve 12. yüzyıllarda Anadolu’daki sayısal güçleri konusunda sonuçlara varmaya çalıştılar. İ. Kafesoğlu sayılarını 550-600 bin arasında veriyor. M. Halil Yinanç daha büyük sayılara varan daha ayrıntılı hesaplar yaptı. Kroniklere, arşivlere, toponomastik, nümizmatik ve epigrafik analizlere dayanan 22 yıllık çalışmalarının yer aldığı eserinde dev bir olgular malzemesi sergiliyor. Şöylesi düşünce zincirleri kuruyor: Sultan her boydan 10.000 savaşçı topluyor. Anadolu’da en az 24 boy olduğuna göre ortalama 270 bin kişilik bir ordu oluşuyor. Her sefere boy üyelerinin aşağı yukarı dörtte birinin katıldığı göz önüne alınırsa, göçerlerin toplam sayısının 1.080.000 gibi bir sayıya ulaştığı kabul edilmelidir ki buna 12. yüzyıldaki biyolojik artışı ve Orta Asya’dan durmaksızın göç edenleri de katmak gerekir. D. E. Eremeev, 11. yüzyılda Küçük Asya’daki tüm Türkmenlerin sayısını 500 ile 700 bin olarak hesaplar ve 12. yüzyılda bunun 1 milyona yükseldiğini tahmin ederken aynı sonuçlara yaklaşır.
"Ben Allahın kulu, Resülünün halifesi Emir Mümin Sultan Mehmed'in damadı ve ordularının baş kumandanı, dini mübin-i Ahmedi'nin hadimi, Afganistan Emir'i şevketlü Ayan Ataullah Han hazretlerinin dostu ve serdarı, kâfirlerin barışmaz düşmanı olan Enver Paşa, din ve vatan muhafazası için istiklal savaşına atılan kahramanlara selam ve duadan sonra bildiririm ki: Bu andan itibaren Buhara şerif, Hive ve Türkistan'ı istila eden Ruslardan temizlemek üzere Ruslara karşı umumi bir harp ilan ediyorum ve bütün İslam kuvvetlerinin kumandasını da Allahın izini ile kabul ediyorum. Fergana ve Hive ile Türkistan istiklal savaşına atılan kahramanlara şunları emrediyorum ki: Buhara'daki bütün Ruslar aleyhine harbe başlayacağız. Her taraftaki Müslümanlar bu harbe iştirak etsin. Küffarı mahvetsin..." Türkistan, Buhara ve Hive orduları başkumandanı Enver Paşa
Reklam
Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki Cemiyetinin merkezi umumi azasından idi. Kendisi şair, filozof ve Turan fikrinin en büyük mürşidi idi. Bu sebepten Türk halkına bu fikri vermek için uğraşıyordu. Ona gören Turan öyle mevhum bir memleket değildi. Asya'da oturan Türkleri Türk bayrağı altında toplamak ve büyük bir imparatorluk teşkil etmek istiyordu. Bu esasen Turan büyük Türk ırkının ana vatanı idi. Türkler maksatsız bir şekilde yaşamaya değil bir birlik ile varlık yapmayı düşünüyorlar ve Turan için Türk kültürü ve Türk medeniyetini buralarda yapmak icap ettiğini düşünüyorlardı.
"Bu sebepten hedefimiz hürriyettir. Türkistan'ı hürriyete kavuşturmak için uğraşmak vazifemizdir. Hürriyetten başka istiklalden başka hedefimiz gayemiz yoktur. Bu gaye uğrunda dövüşeceğiz. Eğer böyle dövüşmeyecek olursak yarın evlatlarımıza yine esaret içinde çırpınan bir memleket mi miras bırakacağız? Bugün yapılacak şudur. Ya hürriyet.... Ya ölüm!"
Oğuz adı, başlangıçta bir boyu ya da boylar grubunu temsil ediyorken, sonraları bir efsane karakterine bürünerek bir bey ya da boylar beyi veya atası anlamında dönüşmüş olmalı.
Osmanlı Önyargısı
Osmanlı Devleti gerçekten de mutlak bir despotizm miydi? Eğer öyleyse fanatik bir yönetici sınıf neden türdeş bir topluluk yaratamadı? Voltaire ünlü bir eserinde Osmanlı Devleti’nden söz ederken şunları söyler: “Burada şu önyargıyla savaşmalıyım: Türk Hükümeti despotik (vurgu Voltaire’in) denilen saçma bir hükümettir; halklar sultanın kölesidirler ve kendi adlarına hiçbir şeye sahip değillerdir; malları ve hayatları efendilerine aittir. Böyle bir idare (yani “saf bir despotizm” –T.T.) kendi kendine çöker!.. Bazı seyyahlar, eskiden Frank krallarının askerî tasarruf hakkı (benefices) vermeleri gibi, Sultan da hayat boyu timarlar veriyor diye tüm toprakların Sultan’a ait olduğunu sandılar. Bu seyyahlar bilmelidirler ki Türkiye’de de başka ülkelerde olduğu gibi miras kanunları var”. Daha sonra da düşünür, Osmanlıları Romalılarla karşılaştırarak, aradaki farkı şurada görür: “Roma, yenilmiş tüm halkları tek vücut yaptı; oysa Osmanlılar kendilerine tabi kıldıkları halklardan daima ayrı kaldılar.”
Türkler keşşaflarına “akıncı” derler. Onlar buluttan düşen sağanak gibidir. Bu öyle bir sağanaktır ki büyük bir sele yol açar, gürleyen dalgalar kıyıları aşar ve geçtiği yerde ne var ne yok alıp götürür; fakat uzun sürmez. Sağanak gibi hür olan bu bedenler uzun süre bir yerde kalmazlar; ancak gittikleri yeri yakar, yıkar, yağmalar ve orada kimseyi sağ bırakmazlar. Öyle ki orada yıllar boyunca bir daha bir kuş cıvıltısı dahi işitilmez.
67 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.