o da herkes gibi girip merdivenleri tırmanabilirdi, niye yapamasındı ki; ama daha ötesi için açıkçası pek cesaLreti yoktu... bunun nedeni herhangi birinden çekinmesi değil, gitmeyi istememesi, saklanmayı tercih etmesiydi. iki buçuk saattir sessizce bekliyordu. neden beklemesindi ki? Villele de beklemişti. "Villele'i boşver şimdi! - diye kendi kendine dü­şündü Bay Golyadkin - Villele'in hu durumla ne ilgisi var? ben şimdi nasıl... yürüyüp içeri gireceğim? numaracı sen de! -Bay Golyadkin soğuktan donmuş eliyle soğuktan donmuş yanağını çimdikledi,- aptalın tekisin, soyadını hak ediyor­sun!" ama o anda kendi kendine öylesine, belli bir amacı olmadan çıkışıyordu. birkaç adım atmak ve içeri girmek üze­reydi; beklediği fırsat gelmişti; büfe odası boştu ve etrafta da kimseler görünmüyordu; Bay Golyadkin küçük pencereden bunu görmüştü; ileri doğru iki adım atıp, kapıyı açmaya baş­lamıştı. "girsem mi, girmesem mi? acaba girsem mi, yoksa girmesem mi? gireceğim... neden girmeyeyim? zafer cesur davrananlarındır!" kendi kendini böyle cesaretlendiren kah­ramanımız, aniden ve beklenmedik bir hareketle yeniden paravanların arasına geriledi. "hayır, olmaz- diye düşündü -ya birisi girerse? İşte birileri girdi bile; kimse yokken neden fırsatı kaçırdım? rahatlıkla girebilirdim!.. bende bu pısırık­lık varken içeri falan giremem! ne kadar da çekingenim! ta­vuk gibi korkuyorum. benim soyumda var, bütün mesele bu! hiçbir işi doğru düzgün beceremeyiz biz: buna şüphe yok. kazık gibi dikildim kaldım burada! şimdi evde oturmuş çayımı içiyor olmalıydım... şimdi bir çay olsa ne iyi olurdu
‘youngju hayatın doğru cevaplara sarılarak yaşamak, kimi zaman o cevapla çarpışıp, o cevabı deneyimlemekten ibaret olduğunu biliyordu. derken bunca zaman boyunca kucakladığımız doğru cevabın aslında yanlış olduğunu fark ettiğimiz an gelirdi. o zaman, tekrar bir başka doğru cevaba tutunup yaşamaya devam ederdik. işte bu bizim küçük, sıradan yaşamımızdı.’
Reklam
İstemediğimiz bir işi tamamlamak zorunda kalınca geçen her dakika bize bir ömür gibi gelir ve kendimizi saate bakmaktan alıkoyamayız. İşte burada Einstein’ın teorisi devreye girer: “Elinizi sıcak bir sobanın üzerine koyduğunuzda bir dakika bir saat gibi geçer. Hoş bir kızla geçirdiğiniz bir saat ise bir dakika gibi geçer. İşte bu izafiyettir.”
İnsanın sayısız geceler boyunca odada pinekleyerek kitap okuduğunu, ya da kara kara düşündüğünü getir gözlerinin önüne. Kimi zaman boşa koyarsın dolmaz, doluya koyarsın almaz, doğru mu düşünüyorsun yanlış mı bir türlü bilemezsin, çıkamazsın işin içinden, danışacağın tek bir Allah'ın kulu bile yoktur. Dönüp de sen ne dersin bu işe diyebileceğin hiç kimse yoktur yanında, sen de görüyor musun benim gördüğümü diye soramazsın hiç kimseye. Kaygılısındır, kararsızsındır. Bir ölçü yoktur elinde. Neler gördüm ben burada, neler yaşadım .Sarhoş filan da değildim. Uykuda mıydım bilmem. Ama yanımda birisi olsaydı, uyuyordun, düş görüyorsun derdi. Ve işte o zaman her şey çözümlenmiş olurdu
Anlayamadığım şeyleri anlamak, sahip olunmayacak şeyleri elde etmek, işte yaşamımın amacı bu..
İnsanın sayısız geceler boyunca odada pinekleyerek kitap okuduğunu, ya da kara kara düşündüğünü getir gözlerinin önüne. Kimi zaman boşa koyarsın dolmaz, doluya koyarsın almaz, doğru mu düşünüyorsun yanlış mı bir türlü bilemezsin, çıkamazsın işin içinden, danışacağın tek bir Allah'ın kulu bile yoktur. Dönüp de sen ne dersin bu işe diyebileceğin hiç kimse yoktur yanında, sen de görüyor musun benim gördüğümü diye soramazsın hiç kimseye. Kaygılısındır, kararsızsındır. Bir ölçü yoktur elinde. Neler gördüm ben burada, neler yaşadım .Sarhoş filan da değildim. Uykuda mıydım bilmem. Ama yanımda birisi olsaydı, uyuyordun, düş görüyorsun derdi. Ve işte o zaman her şey çözümlenmiş olurdu...
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.