Bugün Kudüs'te son asrın dev binalarını kaldırırsanız eski şehrin göbeğinde müthiş bir binanın sivrildiğini görürsünüz: MS 300'lerde Konstantin'in annesi Helena'nın yaptırdığı Kıyame Kilisesi. 690'larda Kudüs'e damgasını vuran yapı buydu ve bakılan her yerden görülen, Hristiyanlığın şehirdeki manevi hakimi hükmündeydi. Bu imajı kırmak ve Kudüs'e İslam'ın mührünü vurmak amacıyla herkesin dikkatini çekecek, bakan herkesin gözünü kamaştıracak bir yapıya ihtiyaç duyuldu. İşte Kubbetü's-Sahra bu amaçla inşa edilmiştir. Gerçekten de yapının bu özel konumu ve süslemeleri yüzyıllar boyunca yerli yabancı birçok sanatçı, gezgin ve devlet adamını etkilemiştir. Kudüs'ü işgal eden Haçlılar zamanında Almanya'da inşa edilen Aix Şapeli, Lodra'daki Tapınak Kilisesi inşasında Kubbetü's Sahra'dan etkilenilmiştir. Kubberü's Sahra'nın üzerindeki yazılar son derece ilginçtir. Özellikle Allah'ın bir ve benzersiz olduğu, doğmadığı, doğurulmadığı, O'nun eş ve ortağının olmadığına dair ayetler Kubbetü's Sahra'nın üzerine belli bir sebebe binaen yerleştirilmiştir. Malum olduğu üzere Kudüs'te kitap ehli başka topluluklar da yaşamaktadır. Buradaki ayet kuşakları ile onlara mesaj verilmeye çalışılmıştır. Hristiyanların Allahu Teala'ya (hâşâ) oğul ithaf etmeleri ya da Yahudilerin, Allahu Teala'ya, yeryüzünü altı günde yarattığı, sonra (hâşâ) yorulduğu, yedinci gün dinlendiği gibi insanlık vasıfları ile zikretmesinden dolayı bu göz önündeki yapı üzerine konulan ayetlerle Allah'ın gerçek vasıfları vurgulanmıştır.
Sayfa 261
Ben de aynı durumdayım diye umuyorum... perişan, hasta, çatlak bir insan oldukça gitgide daha çok sanatçı, daha çok yaratıcı oluyorum, sözünü ettiğimiz bu büyük sanat yenilenmesine daha çok katkıda bulunabiliyorum. Bunlar işte böyle, ama hep var olan bu sanat ve yenilenme, ihtiyar kesik gövdenin köklerinden fışkıran bu yeşil dal, bunlar öylesine ince bir ruh ki, hüzün çöküyor insanın üstüne sanat yapacağına, çok daha az çabayla hayat yapabileceğini düşündükçe.
Reklam
Belki de en zarar veren sanatsal kayıp, eleştiri ile ilgili olanıdır. Gerçek içteki sanatçıyı, tıpkı içteki çocuk gibi nadiren incitir. Yineliyorum, çoğu doğru eleştiri hedeflediği sanatçıyı özgürleştirir. Bizler çocuk gibiyiz, çocuksu değil. Yerinde ve hassas bir eleştirel ok hedefi vurduğu zaman içimizde İşte, tamam! diye bir ses belirir. Sanatçı “Evet! Bunu görüyorum! Doğru! Bunu değiştirebilirim!” der.
Butik yayıneviKitabı okuyor
Dünya terimine gelince, bu, üç yönde ele alınmıştır, öncelikle “diğer bütün tözler arasında ortadan kaldırılamaz ve doğu, rulmamış olmaya özgü niteliği tek başına elde eden tanrısallık, o dünyanın düzeninin mimarıdır, belli zaman parçaları sonunda bütün şeyleri kendisine indirger ve kendinden yola çıkarak onları yenibaştan doğurur. Onlar dünyanın, yıldızların düzenlenişi olduğunu da söylerler ve üçüncü olarak ikisinden birden oluşana da dünya derler”. Bundan başka, bir “sanatçı ateş”, bir “ateşten ve usta soluk” olarak sunulur. Demek ki bundan böyle, Stoalılar için, doğa, Tanrı ve ateş terimlerinin eşanlamlı olduğunu söyleyebiliriz; doğayı tanrısallaştırmak ya da daha çok Tanrı’yı doğalaştırmak, insana, Tanrı’yla ilişki kurma olanağını ve kendisini çevreleyen gerçekliğin içinde, kendi yaşamına düzenli bir anlam vermeye elveren bir kararlılık bulma olanağını verir. İşte bu yüzden Stoa fiziği, kendini asla bilgi insancılığının ussal bir sistemi olarak sunmaz, ama aynı zamanda bir kosmoloji olan bir teoloji olarak ve ifade garip görünse de tinselci bir maddecilik olarak sunar.
Sayfa 52 - Üçüncü Bölüm - FizikKitabı okuyor
Sanat ve Sanatçı Hakkında
Bir ayna ama bütün insanoğlunu yansıtan, bu arada kendi yansısını da veren bir ayna. Işte anladığımız sanatçı budur. O bir kez ortaya çıktı mı, ortada bir kez görüldü mü, bütün sahtelikler silinir, ölümsüz seslerin ve ışıkların, renklerin ve ahenklerin silinmez çizgileri çekilir yüreklere. Çünkü yürekten konuşur ve yüreğini sözünü eder.
Sayfa 178Kitabı okudu
Devlet’i Kim, Nerede, Ne Zaman, Nasıl Yazdı?- 1
Devlet’i Kim, Nerede, Ne Zaman, Nasıl Yazdı? Sokrates, hiç şüphesiz, Platon’dan çok daha yaratıcı, daha erkek bir kafaydı. Kalıpları kıran, buzları eriten, herkesin alışık olduğu düşünüşten başka türlüsünü getiren herhalde Sokrates’ti. Bu filozof üstüne bildiklerimiz o zaman için az sayılmaz. Ama onları hiç bilmesek bile, Platon gibi değerli
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.