Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ciddi konular hakkında yazılanları okumak yorardı onu. Felsefecilerin yazdıkları, içinde kurgusal hakikati aramak için gereken açlığı uyandırmayı başaramıyordu. Gelgelelim şaireler onu can evinden vurdu. O da herkes gibi genç olmuştu. O da diğer herkes gibi mutlu olmuş, o da hayatın hiç kimseyi kandırmaya, herkese gülümseyen dönemini yaşamıştı, gücünün filizlendiği, var olmaya karşı umut beslediği, saadete, cesarete, eyleme geçmeye yönelik istek duyduğu, yüreğinin, nabzının coşkuyla attığı, tüylerinin ürperdiği, hevesle konuşmalar yaptığı ve tatlı gözyaşları döktüğü yıllar yaşamıştı. Zekası ve kalbinin aydınlandığı zamanlar vardı. Ataletten silkinip kendine gelirdi. Ruhu eyleme geçmek isterdi.
Evde ne yapardı ki? Okur muydu? Yazar mıydı? Öğrenir miydi? Evet. Eline bir kitap, bir gazete geçerse okurdu. Mesela mükemmel bir kitabın ismi çalınırdı kulağına. Bu kitapla tanışabilmek için büyük bir istek duyardı. Sorar soruşturur, kitabı sipariş ederdi. Kitap eline hemen geçerse okumaya başlar, konu hakkında kafasında bir fikir oluşmaya başlardı. Bir adım daha atsa konuya hakim olurdu ama bir süre sonra, sırt üstü uzanmış şekildi kaygısızca tavana baktığını, yarısını okumadığı ve tamamını hiç anlamayacağı kitabın da yanında öylece yattığını görürdünüz. Bir şeylerden soğuması, heveslenmesinden bile hızlıydı.
Reklam
Tüm bunlara bir de, yıllar geçtikçe, çocuksu utangaçlığı, günlük yaşamının alanına girmeyen sebeplerle meydana gelebilecek şeyler nedeniyle duyduğu tedirginlik ve öfke de eklendi. Harici durumlarla nasıl başa çıkılacağını unutmasının bir sonucuydu bu. Mesela yatak odasının tavanındaki çatlak korkutmazdı onu, çünkü bu çatlağa alışkındı. Odasının son derece ağır havasının ve kapalı kapılar ardından dışarı çıkmamanın, sağlığına akşamları havaya çöken nemden çok daha zarar verdiğini, midesini her gün haddinden fazla doldurmanın insanı yavaş bir intihara sürükleyeceği de aklına gelmezdi. Alışkın olduğundan bunlardan korkmazdı. Oblomov harekete, hayata, insan kalabalıklarına ve hayhuya alışkın değildi. İnsanların dip dibe olduğu sıkışık kalabalıkları boğucu bulurdu.
Her şey aceleydi, herkesin bir yere yetişmesi gerekiyordu, hiçbir şey ertelenemezdi.
Böyle bir hayat, ruhuna uymazdı bir kere.
Reklam
Düşünmek için yürek gerekmez diye mi düşünüyorsunuz? Hayır, düşünce ancak sevgiyle serpilip gelişir. Düşkün insana elinizi uzatın ki ayağa kaldırın ya da ölürse öldüğünde acı acı ağlayın, ama hakaret etmeyin. Onu sevin. Onun içinde siz de varsınız, bunu unutmayın. Kendinize nasıl davranıyorsanız ona da öyle davranın.
Bir insanın yeri neresidir? İnsan kaç parçaya ayrılabilir, her yere nasıl yetişebilir?
Oblomov, günlük dertlerinin akışında yitiyor, yatıp duruyor, sürekli bir o yana bir bu yana dönüyordu. Ara sıra huysuz sızlanmalar çıkarıyordu ağzından sadece: "Ah, Tanrım! Hayat üstüme üstüme geliyor, peşimi hiç bırakmıyor."
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.