Onun böyle boş düşünceleri, istekleri olmadığına, yok yere sokaklarda dolaşmadığına, odasında uzanıp insanlık onurunu ve rahatını kaybetmediğine şükrediyordu.
Böyle bir insan sevilir mi, sever mi, nefret eder mi, acı çeker mi? Herhalde sever de, nefret de eder, acı da çeker; çünkü hiç kimse bunlarsız edemez. Fakat nasıl oluyor da bu adam herkesi sevmenin kolayını buluyor? Böyleleri insanlarda bir tür düşmanlık ve öç alma duyguları uyandırır. Onlara ne kötülük etseniz gene gelir size sokulurlar. Ama şu da var ki, duydukları sevgiyi sıcak, soğuk diye ölçmeye kalkarsak, bunlarınki hiçbir zaman ortayı aşmaz. Herkes sevdikleri için iyi insan sayılırlar; oysa kimseyi sevmezler ve kötü olmadıkları için iyidirler.
– Dosdoğru Paris'e mi gideceksiniz?
– Evet, Ştolts bir hayli zamandır bekliyor
– Ona bir mektup yazacağım, götürür müsünüz?
– Öyleyse bugün verin; yarın şehre taşınıyorum.
– Yarın mi? Ne diye bu kadar çabuk? Sizi buradan kaçran bir şey mi var?
– Evet, var.
– Nedir?
– Utanç...
Oblomov içini çekti:
- Ah! Bu hayat, dedi.
- Nesi varmış bu hayatın?
- İnsana rahat vermiyor. Başını derde sokuyor. Ne olur, şöyle bir yatıp uyuyabilsem... Hiç kalkmadan...
Uzun zaman susarlardı. Fakat susmaları anlamlı ve zekice idi; sanki aralarında başkalarının bilmediği sırlar vardı. Onları bir arada görünce insan yalnız şunu düşünürdü: Bu iki insan bir arada bulunmaktan hoşlanıyorlar, işte o kadar.
Doğduğunu herhalde annesinden başka kimse fark etmemiştir; yaşadığını da pek az kimse bilir; fakat ölümünü kimse fark etmeyecek, öldüğüne kimse sevinmeyecek, kimse acımayacaktır.
Dostluk genç bir kadınla genç bir erkek arasında aşk olmadığı zaman ya da ihtiyarlar arasında bir aşk anısına dönüştüğü zaman iyi bir şeydir. Bir yanda dostluk, öbür yanda aşk olunca felaket!