TÜRK'ÜN GÜZELLİK ANLAYIŞINA NE OLDU? Ülke de güzellik merkezleri dışında güzellik kalmadığı için güzelliği insanlar kendi içlerinde aramak yerine bu merkezlerde arar oldular. Tıp ve bilimi paraya çevirme anlayışı kapitalist düzeni sırtlamış burnunu havaya kaldırtan dikkat çekiyor bir diğerini öteki durumuna düşürerek. Sen daha burnunu
“Şu iki özelliği birleştirmek zordur: Olayları dikkate alan birinin özeni ve olayları hiçe sayan birinin pervasızlığı. Ancak imkânsız da değildir. Yoksa mutluluk diye bir şey olmazdı. Aslında yapmamız gereken bir gemide yapacaklarımıza benzer. Geminin bir kaptanı ve mürettebatı var. Siz de bunlardan birisiniz. Sonra aniden bir fırtına çıkıyor. Beni buradan sonrası ilgilendirmez diyorsunuz? Ben üstüme düşeni yaptım. Yönetim kaptanın elinde. Gemi batıyor, ben ne yapabilirim?Sadece bana kalanı, korkmadan, ağlamadan, Tanrı’ya intizar etmeden boğulmayı kabul etmek. Doğan her şey bir gün ölecektir. Ben sonsuzluk değilim. Sadece bir insan evladıyım. Nasıl ki bir saat bir günün parçasıysa ben de bütünün bir parçasıyım. Her şeyi göz önünde bulundurduğunda iyi ve doğru olan insan kendini bu evreni yönetene bırakır.”
Reklam
Yuvasına buğday tanesi taşıyan karınca, değerli bir yiyecek bulduğundan, hem gururlu, hem sevinçlidir. Yuvasına yaklaştıkça, sevinci büyür. Hiç değilse, insan düşüncesi, bunun böyle olduğuna, olacağına hükmeder. Ötede bir yerden, karıncanın bulunduğu yana doğru, şiddetli bir suyun akıp geldiğini düşününüz. Karıncanın gururu da, sevinci de, birden "beyhude"leşecektir. Besbelli ki su akıntısı, karıncayı da, taşıdığı buğday tanesini de, önüne katıp kim- bilir nerelere sürükeleyecek. Karınca, bırakın sevincini ve gururunu, varlığını tehdit eden bu olasılığı algılayabilir mi? Hayır. Ancak belaya uğradığı zaman işin farkına varacak, o zaman da iş işten geçmiş olacaktır. Oysa, algılama ve yargılama gücü çok daha yüksek olan bir insan, karıncanın bulunduğu yerdeki durumu çok daha geniş açıdan ve nesnel olarak görebilir. Einstein'ın ünlü örneğini de hatırlayabiliriz: Karınca iki boyutlu bir yaratıktır, onu yuvarlak bir topun üzerine koyarsanız, yürüyerek topu bitiremez, üçüncü boyutu algılayamadığı için bir "sonsuzluk" duygusu içinde kalır. Oysa üç boyutlu insan, karıncanın inatçı ama beyhude çabasının farkındadır. Onun, topun yuvarlak yüzeyi üzerinde dönüp durduğunu fark eder. Karınca örneği, anlatmak istediğime yarayacak mı? Pek iyi bilmiyorum. Mevlânâ, sanırım Mesnevi'de, şöyle bir laf etmiştir: Herkes kendi gücü ve emeği kadar nasib alır, eğer senin kabın az su alıyorsa deryanın günahı ne?
Varoluş sancıları herkeste varolmuş
XIX İLKGENÇLİK İlkgençlik yıllarımda sürekli düşünmekten, hayal etmekten hoşlandığım şeylerin neler olduğunu söylesem, sanırım kimse inanmaz bana. Çünkü bunlar ne yaşıma ne de toplumsal durumuma uygun şeylerdi. Ama kanımca insanın toplumsal konumuyla ahlaki konumu arasındaki birbirini tutmazlık, gerçekliğin en şaşmaz belirtisidir. Kendi içime
Sayfa 225Kitabı okudu
Evrenin şu anki formu, sonsuz güçlü sonsuz bilinç’in varlığı ile daha iyi açıklanabilir. Hassas ayarlar gibi pek çok konuda bilinç, güç, sonsuzluk görürüz ve aksi açıklamalar kabızdır, sakattır. (Ateist izahlarda), tüm sorulara “çünkü evrim…” diye başlayan bir cevap görüyorum. yani “tanrı” kavramının tüm fiillerini “evrim” diye bir tanrıya yükleme işi. Evrim vardır, kabak gibi de vardır da her şeyin yegâne cevabı gibi muamele görmekte, çok fazla ortada gezmektedir ve sıkça hatalı kullanılmaktadır. Yoksa evrimsiz ne açıklanabilir ki?
Sayfa 113 - İz Bırakan Kalemler (İBK) Yayınevi, 1. Baskı, Ekim 2023Kitabı okudu
Eğer Tanrı sonsuzsa ve insanı yaratmışsa, Tanrı'yı kim yarattı? Tanrı'ya dair sahip olduğumuz fikre göre, o yaratıl­mamıştır. Başlangıç noktasına geri dönüyoruz. "sız/ mamış" (in). Yaratılmamış, yaratılmış olmayandır. Zira Tanrı'nın başka bir Tanrı tarafından yaratıldığı­nı düşünüyorsanız, o zaman bu diğer
Sayfa 47 - Monokl Yay. Birinci Basım: 2017 Haziran
Reklam
117 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.