Hayrat ve hasenätta görüldüğü gibi Osmanlı da şefkat ve mer- hamet, hayvanlar ve bitkilere kadar uzanmıştır. Hayvanları ve bitkile ri himayede bütün Osmanlılar, adeta bu hususta kurulmuş mevhum bir müessesenin gönüllü üyesi gibidirler.
Ez-cümle:
a. Hayvanlara haddinden fazla yük taşıtmak känûnen yasaklanmıştır. Zabıta kuvvetleri bu yasağı ihlal
"Servet, hırslar, muvaffakiyetler, bu da ne? Bir çanak çirkef için iki it hırlaşıyor; kazanan bir şey bulmıyacak. Bu mahrum, ümitsiz kalanlar, yalnız ihtiyarlıyanlar, sade duyularının hizasından aşağı inemiyerek hazlarının büyüsü içinde yaşayıp ölenler değil, bunlar en iyiler, en çok duyanlar, en çok bilenler, muzaffer hareket adamları, veya ateşli beyinler, incelmiş sanatkâr ruhlardır. Bunlar, içinde doğru bir tek çizginin bulunmadığı, hattâ aydınlığın bile kırıldığı bir dünyada yaşamaktan ıztırap çektiler."
Nur Risaleleri'nde Hristiyan ve Müslümanların ittifakına (!) Said Nursî tarafından Mehdî (a.s.) de iştirak ettirilmiş ve bu ittifakın programı olan Risale-i Nur'u Mehdî'nin neşir ve tatbik edeceği de iddia edilmiştir:
"...sonra gelecek o mübarek zat (Mehdi), Risale-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik
Ben ki, herkese merhem oldum
Kendime kör, kendime kor...
Ben ki, herkese tenvir oldum
Kendine gurbet, kendine ıztırap...
Ben ki, herkese gelecek oldum
Kendine düğüm, kendime dün'üm....
Ben ki, herkese ensar oldum
Kendime yarım kendime yarayım...
Ben ki, herkese umut oldum
Kendime ölüm, kendime tabut....
Ben ki, herkese çiçek oldum
Kendime menekşe, kendimi aç susuz....
"
Bütün halk karda ve tipide iken, ben sıcak yerde ve istirahatta ve bütün halk burada ıztırap ve meşakkatte iken, ben orada uykuda ve refahta bulunursam, bu insaniyetten uzak bir hareket ve halka karşı lâkayıtlık olur; ne gibi ıztırap ve meşakkat olursa, ben de göreyim ve halk nasıl tahammül edip duruyorsa, ben de durayım"
- diye düşündüm.
Farsça bir mesel vardır:
("
dostlarla beraber ölüm, düğündür").
Böyle tipide kazıp yaptığım çukurda oturdum.
Tevekkül edip,
Sultan Peşâî'yi önümüze koyup, yolu bulamayarak döndüğümüz aynı yola tekrar girdik.
O birkaç gün esnasında fevkalâde ıztırap ve meşakkat çekildi.
Hayat müddetince o kadar meşakkat az çekilmiştir.
Bu matla o zaman söylendi:
Dünyanın benim görmediğim bir cevr ve cefası kaldı mı; hasta gönlümün çekmediği bir dert ve belası kaldı mı?
Bir haftaya yakın, karı teperek, yürüdük; günde bir ve bir buçuk şer'iden fazla gidilemezdi.
Iztırap çek, inleme.. Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da, bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın
Tek başına dileğe doğru at salmasın.
Bu dünyada, mücadele vererek ıztırap çeken büyük trajik şahsiyetleri, mağlup değil, galip sayabildiğimiz için bir başka dünyanın hakikati daha aşikâr görünmez mi?