Hem Japonya hem de Çin'de yalnızca uluslararası itibar önemlidir. Kolektif itibar korunduğu müddetçe, görülüyor ki Japonya ve Çin toplumlarının içinde yüksek eşitsizlik düzeyleriyle bir arada yaşamayı razıdır. Onların çerçevesi içinde eşitsizlik adaletsizlikle özdeş değildir. Bu her şeyden önce bu milletlerde Batı'ya kıyasla çok daha az bölünmeye yol açar.
Sayfa 152 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Çinlilerin Japonya'ya eğitim amaçlı seyahatlere başlamasının üzerinden daha on yıl bile geçmeden, Çin bir Ulusal Parti (Guomindang) geliştirdi. Bu hareketin bütün liderleri yeni milliyetçilik yollarını öğrenmek için Japonya'da belli bir süre bulunmuştu. Yirmi yıl içinde Guomindang'a bir rakip çıktı; köylü bir aileden gelen (bu Çin'de çok rastlanan bir durumdu) genç bir entelektüelin, Mao Zedong'un önderliğindeki komünist hareketti bu. Söz konusu rakip hareket Rusya'daki Bolşevikleri (Rusya Komünist Partisi-Bolşevik) kendisine model almıştı; Bolşevikler o tarihte otokrasiden yalnızca ismen ayrılan, tek parti sistemi içinde bütün iktidarı ele geçirmişti. Rus modeli gibi Çin Komünist Hareketi de öz olarak milliyetçiydi. Rusya örneğinde komünist hareket açıkça kendisine milliyetçi demiyordu, çünkü Rus milli çıkarları, en az yarısı Rus olmayan ve Rus milliyetçiliğinin etnik karakteri yüzünden "Ruslaştırılamayan" halklardan oluşan imparatorluğu korumayı gerektiriyordu. Çinli komünistler kendi adlarına, kendilerine milliyetçi demiyordu, çünkü onlar kendilerini Guomindang'dan farklılaştırma ihtiyacı duyuyordu. Bu iki hareket Çin milli projesinin başına geçmek için kavga ediyordu, ama proje iki taraf için de aynıydı: egemen ve itibarlı bir Çin. Çin'in egemenliğiyle ilgili Japonların hesapları göz önünde bulundurulduğunda, bu iki güç milli mücadeleyi yürütmek için, en azından sık sık birbirlerinin kuyusunu kazmayı gözettikleri kadar, birlikte hareket ediyordu. Ne var ki, sonunda Mao üstünlüğü ele aldı ve milli proje komünist bayrak altında yürütüldü.
Sayfa 149 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
En parlak Çinli entelektüellerin birçoğu Japonya'yı model olarak seçti, araştırmalar yapmak için oraya gitti ve o ülkenin yükselişine ön ayak olan yeni bilinci -milliyetçiliği- aktif olarak Çin'e ithal etmeye başladı. Bu entelektüeller milliyetçi söylem için geliştirilmiş yeni Japon dil hazinesinin tamamını benimsedi ve o dille birlikte Japonların milliyetçiliği anlama ve yorumlama biçimini de ülkeye taşıdı.
Sayfa 148 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Çin milli bilincinin doğuşu 1895 yılında Japonya karşısında Çin'in yenilgisine dayanır.
Sayfa 147 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Japonlar 1941 yılında Pearl Harbor'a saldırdığında, Amerikalı liderler göründüğü kadarıyla bu saldırının sebepsiz olduğuna samimiyetle inanıyor ve suçu tamamen Japon milliyetçiliğine atıyordu. Ama Japon milliyetçiliğinden kim sorumluydu ki? Birleşik Devletler'de 1853 yılında -dünyadan kendi halinde bırakılmaktan başka hiçbir şey istemeyen bir ülkeye dalıp sonra da kendi isteğiyle çekildiği köşesinden çekip çıkarmak için onu tahammül edilmesi zor "eşitsiz anlaşmalar" imzalamaya zorlayan- devletlerinin Japonya'yı nasıl aşağıladığının farkında olan birileri varsa bile 1941 yılına gelindiğinde o kişiler bu konudaki kabahatlerini tümden unutmuştu. Bugün bile çok kısa Amerikan tarihsel hafızasına sahip Amerikalılar, kendileri için anlamlı geçmişi bin yıl hesabıyla düşünen bir halkla nasıl empati kurabilir ve o halkın bir kışkırtmanın yanıtını vermek için seksen sekiz yıl sabırla beklediğine nasıl inanabilirdi ki? Yine de bu süreç boyunca Japonya ne yaptıysa Batı'dan öğrendiklerini yapmıştı.
Sayfa 146 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Bunu da harf devrimini savunanlara ithaf ediyorum :)
Öyle reformlar vardır ki içinden bir milletin bilgeliği ortaya çıkarken, diğer taraftan ihanetierin en büyüğünü barındıranlar da vardır. Yakın tarihimizde Japonya ve Türkiye örnekleri bu hususta klasik durum arz ederler. XIX. asrın sonu ve XX. asrın başında bu iki ülke ben­zer ve kıyaslanabilir durum arz ediyorlardı. İkisi de eski imparatorluk,
Sayfa 25 - Fide Yayınları | PDFKitabı okuyacak
Reklam
Dünya üzerindeki yalnızca belirli dinler hayvanla insan arasındaki fiziksel benzerlikleri gizlemeye çalışıyor. Her köşesinden maymunların fırladığı hiçbir yağmur ormanı kültüründen, insanların doğanın dışında konumlandırıldığı bir din anlayışı çıkmamıştır. Aynı şekilde, çevresini her biri kendi yerel primatlarıyla ünlü Hindistan, Çin ve Japonya'nın sardığı Doğu'da da, dinler insanlar ve hayvanlar arasında keskin bir sınır çizmezler. Reenkarnasyon farklı şekillerde ve biçimlerde gerçekleşebilir: Bir insan balık olarak ve bir balık da Tanrı olarak dünyaya geri gelebilir. Hanuman gibi maymun tanrıları doğu toplumlarında oldukça yaygındır. Yalnızca Akdeniz çevresinde şekillenen dinler insanı bir kaidenin üstüne yerleştirerek onu ruh sahibi tek canlı olarak ilan ederler. Çöl bedevilerinin neden böyle bir düşünce geliştirdiklerini anlamak zor olmasa gerek. Çölde kendilerine ayna tutacak herhangi bir hayvan olmadığı için, doğal olarak "tek" olduğumuz düşüncesini geliştirdiler. Kendilerini Tanrı'nın görünüşünde yaratılmış ve zekâya sahip yeryüzündeki tek canlı olarak görmüşlerdir. Hatta bugün, muazzam teleskopların yardımıyla uzak galaksilerde başka canlıların olup olmadığını araştırdığımız bir zamanda bile, "tek" olduğumuz düşüncesine iyiden iyiye ikna olmuş durumdayız.
Sayfa 316 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
Bizler kendimizi, doğru niteliklerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını, çocukların ülkelerine ve vatanlarına karşı doğru bir tutum edinmelerini sağlamaya adadık. Bir zamanlar Japonya'da bizleri birbirine bağlayan bir ruh vardı. Bugün genç bir çocuk olmak nasıl bir şeydir, düşün bir kere. Okulda hiçbir değer öğretilmiyor - yalnızca yaşamdan ne istiyorsa onu bencilce istemesi gerektiği dışında. Eve döndüğünde annesi ile babasını, annesi babasının istediği partiye oy vermeyi kabul etmediği için kavga ederlerken buluyor. Ne biçim bir şey bu?
Japonya'daki bir maymun parkını ziyaret ettiğimde, orada görevli bakıcılardan birinin anlattıkları beni dehşete düşürmüştü. Annelerinin sırtında, sıcak su kaynağına girmek zorunda kalan yavruların neredeyse boğulduklarından bahsetmişti. Genç anneler, bellerine sıkı sıkıya sarılmış olan yavruların durumuna yeteri kadar dikkat etmiyor ve muhtemelen kendi kafaları suyun üstünde olduğu için, herkesin aynı şekilde rahat ettiğini düşünüyorlar.
Sayfa 221 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
Uygarlıklar batılalaşmadan modern olmaya çalıştılar, ancak şimdiye kadar sadece Japonya bunu başardı.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.