eski meyhane masalarında, bir fransız sokağı.
mudanyada gördü yeşili.
kaldırımlar arnavut.
o civarda bir gürültü patladı tam da o an.
yunan görmüş gibi
beeen ulan dedi, ben var ya ben!
"herkes sustu"
tabi abimiz fiyakalı, jilet iskarpin anladın mı.
dik durur yan yürür.
yarım adım daha attı zorla.
been vary...!
kütttt!
tam oraya düştü.
sökük yamalı ceket.
“Operasyonlar çoğu kez ilkel ortamlarda bir kasabalı kadın tarafından yapılmakta. Anestezi kullanılmamakta. Ellerine ne geçerse kullanmaktalar; jilet, bıçak, makas, kırık cam parçaları, keskin taşlar ve hatta bazı bölgelerde dişlerini.”
“Kalbim keskin jiletin üzerinde sürünen bir salyangoz
Kalbim içi keşkeler dolu ağzı sımsıkı kavanoz
Kalbimde küflenen umutlar
Kalbimde gözyaşı yüklü bulutlar
Fırtına ha koptu ha kopacak
Geçmişin izi yanaklarıma yağacak
Göğüs kafesimde bir çift gözün derin bir kesiği
Bir insan can kaybına nasıl dayanır ?
Göğüs kafesimde bir çift gözün derin bir eksiği
Şimdi bir hiç nasıl tamamlanır ?
Ellerinden gittiğimden beri dönemedim sılaya
Hâlâ yüreğimde hasretin buruk yankısı
Yaşamadan önce acı bir son varmış sırada
Susmaz kulağımın plağında dolanan ecel şarkısı...”
▪︎Jilet Üzeri Salyangoz, Hüseyin Arlı
" Peki bu jilet izleri," dedim, "bunların sebebi ne?"
"Onlar aşktan, dedi
"Acıtmıyor mu bu yaralar?"
"Yarası acıtmıyor da hatırası acıtıyor bazen," dedi.
Bugün bayram
Neşe ile doluyor yürekler
Parfüm kolonya tütüyor
Evlerden cadeelere
Mis kokulu çicekler gibi
Bugün bayram
Jilet gibi derler
Kıyafetler jilet gibi
Artık sadece ellerim değil tüm bedenim titriyor. Gittikçe tükeniyorum ama bitmiyorum. Neden hala ölemiyorum bilmiyorum. Balkon trabzanı ya da bileğime dayalı bir jilet... Neden hala sonumu getiremiyorum. Neyi bekliyorum bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum ben...