"O gün biz kadınların bu dünyada ne kadar yalnız olduğunun farkına vardım."
"Kader bazen insanı görünmez kılar."
Uzun zamandır okumak istediğim, bitirdikten sonra da bu zamana kadar beklediğime pişman olduğum bir kitaptır Kırmızı Pazartesi. Aslında kitabın giriş cümlesinde ne olduğunu anlıyor okuyucu. Buna rağmen yazar, anlatımıyla insanı hikayenin içine çekiyor. İlk başlarda karakterler kalabalık olduğu için kim kimdi hatırlamakta zorlandım. Ancak bu karakterler yazar tarafında ustaca birleştirildi ilerleyen sayfalarda.
Evet bir cinayet var. Herkesin gördüğü ama kiminin katillere hak vererek görmezden geldiği, kiminin ihtimal vermeyerek görmezden geldiği ama en nihayetinde bütün herkesin gerçeği bilmesine ve önüne geçilmesi için fırsatların olmasına rağmen, görmezden geldiği bir cinayet anlatılmakta. En canımı sıkan nokta, saçmalıktan başka bir şey olmayan evliliğin ertesi günü çarşafı herkesin görmesi için sergilemek oldu. Halen daha dünyanın pek çok yerinde süregelen bu adetlere akıl sır erdirmem hiçbir zaman mümkün olmayacak. İkincisi ise bir insanın sırf cinsellik yüzünden öldürülmesi oldu, hem de bu insanın "sözde" suçu henüz ispat edilmeden. Sonuçta suç ispat edilene kadar herkes masumdur.
Namus, töre, kadına şiddet, sınıfsal ayrılıklar, cinsiyet ayrımcılığı başta olmak konu yelpazesi oldukça geniş bir kitap. Her ne kadar konu yelpazesi genişte olsa, uzatılmadan, topluca anlatılmış, insanı sürükleyen ve nasıl bittiğini anlayamacağı bir kitap kendisi.
Son olarak eklemek isterim ki, acaba Santiago Nasar gerçekten o kişi miydi ? Ve acaba kaderimiz, gerçekten de bizi görünmez kılar mıydı?