Bazı çiftler birbirleri için yaratılmıştır. Gün gelip ayrılsalar bile hayat onları birleştirmenin bir yolunu bulur. Bazı çiftlerse asla birlikte olmamalıdır. Kader onları ayırmak için o kadar çok uğraşır ki birçoğu sonunda pes eder. Ancak aralarından bazıları çetin ceviz çıkar, kaderin onları ayırmak için oynadığı türlü türlü oyunlara birlikte, "bir" olarak göğüs gererler.
İşte bu yüzden âşık olmak biraz da kumar oynamaya benzer. Kadere karşı koyarsan, cezanı kaçınılmaz sonla olabilecek en korkunç şekilde yüzleşerek çekersin. Ama kader senin yanındaysa, işte o zaman dünyanın sonu da gelse vız gelir âşıklara.
Ana babamız sürekli kavga ettiğinde, aralarında uyumsuzluk, saygısızlık ve yalan varsa duygusal açıdan onlar gibi olmayı öğreniriz. Bize kendileri gibi olmamayı, yalan söylememeyi söyleseler de ana babamızın, bütün ailemizin duygusal enerjisi dünyayı aynı şekilde algılamamıza yol açar.
İşte kader hep böyle muamele eder bizlere, hemen arkamızdaclır, iyice sokulmuştur, hatta biz kendi kendimize söylenirken, Her şey bitti, hepsi bu kadar, ama kimin umurunda, elini uzatmıştır omuzumuza dokunmak için.
Kader! Ah, evrenin kanunları! Dünya üzerindeki insanlar yalnızlar, işte acı olan budur! Rus kahramanı savaş alanında “hayatta kalmış başka biri var mı?” diye bağırır. Kahraman değilim ama ben de bağırıyorum, fakat kimse geri cevap vermiyor.
İnsanları öldüren kader, onları görebilmemiz ve gözlerimizi bu cesetlerle doldurabilmemiz için bizi de sorumlu kılıyor. Korku, alışılagelmiş korku, kaçış değil. İnsan gerçeği kavradığı için utanıyor– işte gerçek önümüzde. Her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz. Arada hiç fark yok. Eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının kirletilmiş cesedine borçluyuz. Bu nedenle her savaş bir iç savaştır.
Mesela bir bıçağı düşündüğümüzde o bıçak ile adam öldürülebilir mi? Evet, öldürülebilir?
Peki, sırf bıçakla adam öldürme var diye tüm bıçakların yaratılması şerdir, denilebilir mi? Elbette denilemez. Çünkü imkânat başkadır, vukuat başkadır. Aynı bıçakla yemek yapmak, meyve soymak gibi güzel eylemlerde yapılabilir. İşte bu yüzden bıçağın yaratılması şer değil, o bıçağın nefsin istek ve arzularına yönelik kullanıp şerre sebebiyet vermesi şerdir.
“İnsanları öldüren kader, onları görebilmemiz ve gözlerimizi bu cesetlerle doldurabilmemiz için bizi de sorumlu kılıyor. Korku, alışılagelmiş korku, kaçış değil. İnsan, gerçeği kavradığı için utanıyor - işte gerçek önümüzde: Her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz. Arada hiç fark yok. Eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının kirletilmiş cesedine borçluyuz. Bu nedenle her savaş bir iç savaştır. Her şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan ölümünün hesabını sorar.”