Bir romanın kişilikleri kapatılmış varlıklar, tutsaklardır. Onların tarihi hiçbir zaman bitmemiştir, hala sürer ama ilerlemez. Bir roman, varlıkları, özgürlüklerine rağmen, bir kader içine kapatır. Yaşam, romancıyı sanki bir kitaptan fırlamış gibi göründüğü zaman kışkırtır. Sanki bir olgular kümesinin tamamı hareketsizleşmiş ve bir seri oluşturmuş gibi, ne olduğu bilinmeyen tamamlanmamış bir şey belirir yaşamda. Bu olgular iki belirlenmiş an arasında betimlenirler. Varoluş bu zaman aralığını, sanki bir tüneli kat eder gibi kat etmiştir. Anlatılan olaylar bir durum oluştururlar ve plastik bir ideale benzerler. Tarihin plastikliği: işte bu mittir. Sanatçının seçimi dediğimiz şey, bir ritminin içinde sabitlenmiş olguların ve özelliklerin doğal bir biçimde elenmesi ve zamanı imgeye dönüştürmesidir.
İşte yine bir yerlerden bir rüzgâr esmişti ve bu rüzgâr aslında bu fani dünyada insanların ruhlarını, düşüncelerini,yaptıklarını izlemek ve gözlemlemek için durmadan, ivedilikle her tarafta devriye gezen kaderdi. Ve kader yine kendi ertelenemez işlerini yapmaya koyulmuş, her zaman olduğu gibi uzak bir niyetle, gizlice, beklenmedik bir şekilde insanların geleceğini önceden belirleyen beklenmedik tesadüfler hazırlamış ve yazgılarında onun yazdığı bu önlenemez geleceği tatmak olanların dünyasında dolaşmış ve her seferinde onların istemsizce göklere dönerek aynı soruları sormalarını sağlamıştı: Ne olacak, neden ve ne yapmalı?..
Sayfa 36 - Ketebe YayıneviKitabı okudu
Reklam
Açıklaması çok zor ama olayların mekânı, zamanı ve enönemlisi de kişilerin tutumları açısından bakıldığında bazen öyle tesadüfler olur ki, bunların sonucunda sanki kader hiç beklenmedik dönüşlere zorlanır. Benzer bir şey bu kez de gerçekleşmişti. Oysa o kişi, olayların bu şekilde gerçekleşeceğini asla öngöremezdi. Hakikatin eninde sonunda galip geleceğine inanılır, böyle düşünülür. Zira hakikat yok olamaz. Bu demektir ki yaşamalı ve her seferinde hakikati ispatlamalısın, işte bunun için varız. Göksel irade böyle diyor. İyi güzel de hakikat nedir?..
Sayfa 21 - Ketebe YayıneviKitabı okudu
Herkes için aynı olan ve asla değişmeyen bir gerçek vardır:Hiç kimse kaderinin ne olduğunu, doğumundan itibaren kaderinde ne yazıldığını önceden bilemez; kimin nasıl bir kadere mahkûm olduğunu sadece hayatın kendisi gösterecektir, aksi hâlde biz ona zaten kader diyemeyiz... Bu yüzden dünyanın yaratılmasından, hatta Adem ve Havva'nın cennetten kovulmasından... İşte bu da onların kaderiydi, önce de bu böyleydi ve o zamandan beri kaderin gizemi, yüzyıllardan yüzyıllara, günlerden günlere; her saat ve her dakika herkes ve her birimiz için ebedi bir sır olarak kalacaktır...
Sayfa 7 - Ketebe YayıneviKitabı okudu
Her insan kendine güven kadar sermayesi olsun ister. Ancak kendi dışında cereyan eden büyük bir iradenin varlığına teslim olmak insanı çıldırmanın eşiğinden geri çekebilecek yegane kuvvet. "Ne gelirse göklerden geliyor," diyebilmek. Yaşamın bize sunduğu en büyük ödül bu. Kader işte.
Sayfa 29 - Timaş Yayınları,3.BaskıKitabı okuyor
Kimse tarafından sevilmeyeceğine, mutlaka sonunda terk edileceğine emin. İnsan eğer bu inanç doğrultusunda yaşarsa, kendi inandığı bu gerçeğe başkalarının da inanmasını sağlar. Kader motifinin çizdiği yolda giderken başına gelenlerde kendisinin hiçbir sorumluluğu olmadığını düşünür. Sonra da "Ben biliyordum zaten böyle olacağını" deyip haklı çıkmanın buruk hüznünü yaşar. Kendini doğrulayan kehanet tam da böyle bir şey işte.
Reklam
"Şayet kaderimizde biri yazılıysa; bir şekilde oluyordu. Öyle bir güçtü ki, bazen tüm olurları olmaz; bazen asla olmaz dediklerinizi bir çırpıda olur kılıyordu. Yeter ki yazgımız o olsun... İşte o zaman bütün sebepler, bu güç karşısında birer birer yerle yeksan oluyordu. Kader o ağları bir şekilde örüyordu."
" İşte böyle, dostum... Bu hayat böyledir, kalbini temiz tuttuğun sürece kadere iyi olduğunu gösterdiğin sürece ne kadar kötü şeyler de yaşasan sana dönüp dolaşıp iyiliğini, güzelliğini bir şekilde gösterir. Ben çok şey yaşadım ama kader, hayat ve Allah benden, hafızamdan bunu silip attı. Hiçbirini hatırlamıyorum. Evet, hasarları duruyor ama başardım... "
Sayfa 154 - OlimposKitabı okudu
Sual: Allah Şeytan'a irade kudreti verdi, Şeytan Allah'ın verdiği bu kudreti kötüye kullanarak Allah'a isyan etti. Şimdi Şeytan "kadir" sayılır mı? Cevap: Eğer Şeytan mecazen dahi "kâdir" olsaydı, nefsine kadir olur Allah'a isyan etmezdi. Şeytan bencilliğine kâdir olamadığı için asi oldu. Eğer kendisine emanet edilen nisbi kudretin şehvetine kapılmak yerine, onu kontrolü altına alsaydı, işte asıl o zaman "kâdir" olacaktı. Nemrut ve Firavun da öyle idi. Onlar da kendilerine emanet edilen kudretle şımardılar. İktidarın muktediri olamadılar. Aksine iktidarın şehvetine kapılıp, gücün kontrolüne girdiler. Kontrolsüz güç zaaf idi. Onlar da kendilerine dönen güçlerinin altında ezilip gittiler.
Sayfa 141Kitabı okudu
"Düğünlerine kadar kader arkadaşlarımız, sanki bir parça bizimdi. O parçayı vermek gibi geliyordu bize o düğünlerde olmak: 'Al bakalım damat bey, sana anılarla bir güzel inşa edilmiş sağlam bir bina teslim ediyorum. Bahçesinde en nadide çiçekler. Belki hiç bilmeyeceğin sırları olacak o bahçenin ama sen yine de gözün gibi bak. Zorla açmaya kalkma kilitli duran hiçbir kapıyı. Kendiliğinden sana açılacaktır o kapılar. Toz tutmasına izin verme pencerelerinin. Duvarlarını örümcek ağları kaplamasın. İşin zor kısma sana düşüyor. Sen koruyacaksın bu binayı güneşten, yağmurdan ve örümcek tutacak her türlü karanlıktan. Yüzünde gülümseme var ya işte o hiç eksik olmasın. O gülümseme güven veriyor şimdi bana. Al, bir parçamı veriyorum sana."
Reklam
“İn­san­la­rı öl­dü­ren ka­der, on­la­rı gö­re­bil­me­miz ve göz­le­ri­mi­zi bu ce­set­ler­le dol­du­ra­bil­me­miz için bi­zi de so­rum­lu kı­lı­yor. Kor­ku, alı­şı­lagel­miş kor­ku, ka­çış de­ğil. İn­san, ger­çe­ği kav­ra­dı­ğı için uta­nı­yor – iş­te ger­çek önü­müz­de: Her ce­set sen, ben ya da biz ola­bi­li­riz. Ara­da hiç fark yok. Eğer ya­şı­yor­sak, bu­nu bir baş­ka­sı­nın kir­le­til­miş ce­se­di­ne borç­lu­yuz. Bu ne­den­le her sa­vaş bir iç sa­vaş­tır. Her şe­hit, ya­şa­yan can­lı­ya ben­zer ve on­dan ölü­mü­nün he­sa­bı­nı so­rar.”
İnsana yeni bir hayat anlamı getirme ödevi ile karşı karşıya kalmıştır Batı. Yani, hal diliyle insanlık Batıya bunu söylemektedir ve: “Dünyaya hâkim olmak istedin. Pekâlâ, işte oldun. O halde, kader senden, hepimizin asgari mutluluğu veya hiç olmazsa hayatın yaşanmaya değer olduğunu kabul edebilmemiz için yeni bir inanç, varoluş, yorum ve anlamı istemektedir. Bu sorumluluğa hevesli olan sendin. Bunu sen kendin yüklendin. Şimdi cevap ver bakalım” demektedir.
İnsan öyle bir şey yaşar ki kalbini bırak, ruhu paramparça olur. Ağlayamaz da kahrolur. Güçlü dahi gözükemez, işte bu yorgunluğun tarifi yoktur
ne kadar az şey vardı üstelik onlar da imkânsız ve hepi topu küçük bir parça yontulmuş... gövdeden kök yok orada ve insan bir ağaçtır gerçekte. |
Sayfa 56
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.