“ Alınyazmak"ı işte Ayvalık'taki o mahut karşılaşma sonrası yazmıştım. Yedi kişilik bir arkadaş grubuyduk, Midilli'den bir gün önce dönmüş, birkaç gün de Cunda'da kalmaya karar vermiştik. Kader kısmetçiyi aramızdan ilk kim gördü, o mu kışkırttı hepimizi, ayrıntılar silinmiş (yaşlanmak böyle işler açıyor insanın başına), artık ne önemi var. Şunu söylemek zorundayım: Kader kısmetçiden kendi bahtlarına ilişkin elde ettikleri sonuçları akşam yemeği boyunca biribirilerine kahkahalarla anlatırlarken benim sesim çıkmadı. Durumu batıl inancıma, saf karakterime bağlayan altı arkadaşımın, Ayvalık dönüşü ba şına sayısız bela geldi, bu kez kader kısmetçiyi uğursuzlukla, giderek İblisin elçisi olmakla suçlamaya dek ipin ucunu kaçı ran kendileriydi.
Kimi tavus kuşundan, kimi tavşandan, kimiyse keklikten yana yapmıştı seçimini. Farkına sanırım varmadılar: Ben üçü ne de hak tamdım. Bunu biri kötü çıkarsa öbürleri dengeler nasıl olsa kurnazlığıyla yapmış değildim, derdim değişik yazgısal tariflerle ve tarifelerle karşılaşmaktı.
Ustaca katlanmış kağıtların içinde acemi bir elin yazdığı kısmet cümlelerinde Herakleitos fragmanlarını çağrıştıran bir müphem özellik farkediliyordu.