Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
Kitap Türleri
Dergiler
Çevirmenler
İncelemeler
Alıntılar
İletiler
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.38.15
Başlangıç seviyesi siyaset felsefesi için pek uygun bir eser olmasa da okuyan herkesin özgürlük ve eşitlik kavramları adına bir şeyler öğrenebileceğini düşünüyorum. John Stuart Mill, yaşadığı zamanın çok ötesinde ve hala inşaa etmeye çalıştığımız birçok önemli toplumsal değere bu kitabında parmak basmaya çalışmış. Kitabı okudukça evrensel değerleri daha çok özümsemeye ve demokratik bir kişilik olmak için nelere sahip olmanız gerektiğini daha çok anlıyorsunuz. Benim adıma daha adil ve özgürlükçü bir birey olmamda büyük katkıları olduğunu söylemem gerekiyor. Her ne kadar "Litera Yayıncılık" baskısını beğenmesem de Mill için okunması gereken bir eser.
Kitap Yorumu//Sapphique (Incarceron2)-Catherine Fisher
.
Sapphique, Incarceron serisinin ikinci kitabı. Finn içerden çıkmayı başardı fakat kardeşi Kiero hala içeride. Claudia ise Finn'in kral olmasında ısrar ediyoe, fakarit Finn kendi varlığı hakkında bile şüpheli. İçerisi de dışarısı da bir hapishane. Bir de Sapphique'nin eldiveni kayıp, o bulunabilecek mi? Herkes özgürlük istiyor. Peki hangimiz sonuna kadar özgürüz?
.
Serinin ikinci kitabı, birnci kitaptan çok farklı yere doğru evrimdi resmen. Üstat Jared, adamım, yan karakter ama büyük fikirlerin yaratıcısı sonunda şoka uğradığım bir sonla bitirdi hikayeyi. Jared halinden memnundu evet ama ben değilim arkadaş ya. Jared bize, bizim dünyamıza lazımdı.! Öf gıcık oldum kitabın sonuna. Finn de iyi hoş, cesur çocuksun da azıcık gerizekalılık var sanki. Anlayamadım gitti. Ama kitabın mantıksal bütünlüğü ve konunun orijinalliği kesinlikle övgüyü hakediyor. Hapishanenin canlılığı, oluşturuluş şekli, Finn'in neden hapishanede olduğu falan hepsi cevap buluyor. Sonunu sevmedim dediğime bakmayın. Adamıma yazık oldu ondan sevmedim Benimki tamamen çıkarcılık yani
Kitap Yorumu//Mecburiyet-Stefan Zweig
.
Stefan Zweig bu kitabı öncelikle "Firari" adıyla kaleme almış. Daha sonra "Mecburiyet" olarak değiştirmiş. 1920 yılında yazdığı bu eser ile kendi savaş karşıtlığını yazıya dökmüş usta yazar. Kendisi de Birinci Dünya Savaşı'nda ülke dışında bulunan yazar kendi yaşadıklarını yansıtmış bir nebze kalemine. .
.
Birinci Dünya Savaşı esnasında Almanya dışına çıkarak İsviçre'ye sığınan ressam ve karısının öyküsü. Almanya tarafından askerlik için evine celp kağıdı gönderilen Ferdinand, yıkıma, insan öldürmeye karşı durup karısı Paula ile özgürlüğü mü seçecek yoksa vatan görevi "mecburiyet"i ile teslim olup savaşa mı katılacak? .
.
Yine inanılmaz psikolojik tahlillerle ve çözümlemelerle kaleme alınan eserde kadınların dik ve özgür duruşları, erkeklerin makineleşmiş düşünce yapısı da incelikle işlenmiş. Özgürlük mü, yoksa sorumluluk mu sorusu üzerine yoğunlaşan bütün bir olay vicdanının sesini dinleyip savaşa katılmak istemeyen, fakat vatana karşı kendini mecbur hisseden bir adamın iç dünyasını seriyor gözler önüne. Kitapta her ne kadar karısı olan Paula'nın dik duruşu, net görüşleri, çekinmeden açıkladığı gerçekler dikkat çekse de Ferninand'ın içinde bulunduğu iç bunaltıcı durum kitabı okurken işte yine bir Zweig klasiği dedirtiyor. Ah be Zweig psikolojiyi ne kadar güzel tahlil ediyorsun be adam..
222 syf.
10/10 puan verdi
Dersimiz hayat bilgisi!
Mutluluğumuzu kendimiz yapar ya da buluruz.
Schopenhauer nedir? Kimdir diye sormuyorum nedir bu adam? Schopenhauer, her şeyden önce felsefenin başkaldırısıdır, bu başkaldırının arasından sızan gülüşüyle. O korkunç resmin arkasında yatan ıstırap infaz mangasının iyi niyetli yol göstericisidir. Schopenhauer olmak yürek ve zekayı aynı kulvarda
Yaşam Bilgeliği Üzerine AforizmalarArthur Schopenhauer · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20197,1bin okunma
dönem içinde aldığım çağdaş felsefe dersinde bir sürü sartre metni okumuştuk, ayrıca ben kendim okumalar yapmıştım. bu yüzden sonrasında bir edebi metnini okumak çok tatlı oldu benim için. sartre'ın geç dönemini seviyorum çünkü bana daha olgun ve makul geliyor. gençken yazdıklarının biraz fazla iddialı olduğunu düşünüyorum ama bu kadar ünlüyse
Hayatta hiçbir şeyin yoksa,kaybetmekten korkmazsın.
“Hikâyedeki feminist unsurlar, Mira’nın zekâsı, cesareti ve yetenekleri, onu zamansız bir kahramana dönüştürdü.”
Hem bir okul hem de bir ticari işletme olan Işıltı Sarayı, yoksul kızları üst sınıf leydilere dönüştürerek Yeni Dünya’da güçlü ve varlıklı evlilikler yapmalarını sağlıyordu. Okul, bazı kızlara ancak rüyalarında görebilecekleri lüks ve ihtişam dolu bir hayat vadederken Mira için sadece bir sondu. Çünkü Mira diğerlerinden farklıydı. Evinden koparılmış bir savaş göçmeniydi o. Mücadele etmeyi küçük yaşta öğrenmişti. Tek amacı, evlilik sözleşmesi bedelini kazanıp özgürlüğüne kavuşmaktı.
Mira’nıhayatı Grant Elliot’la tanışınca değişmeye başladı. Herkesten sakladığı kimliğinin ortaya çıkmasıyla genç kıza yardım etmekten başka çaresi kalmayan Grant, ona adım adım gizlenmeyi öğretti. Mira gündüzleri baş döndürücü bir leydi gibi davranırken geceleri maskesini takıp adaletsizlik ve yolsuzlukla savaşmaya başladı. Ancak karşı koyması gereken tek güç kötülük değildi. Grant’le arasında giderek artan çekim öyle güçlüydü ki, Mira’nın uğrunda çok çaba harcadığı yeni hayatını yerle bir edebilirdi. Özgürlük bu kadar yakınındayken Mira ideallerini aşk için feda edebilecek miydi?
