İyi bir sanatçının elinden çıkmış güzel bir kitaptı.
Kitabın 41.sayfasında şöyle diyordu:
Hikâye avcısıyım ben. İki silahımla ava çıkarım: Gözlerim ve kulaklarım. Benim işyerim kalabalık pazarlar, masaları birbirine yakın kafeler, restoranlar, metrobüsler, vapurlar...
Yazar günlük hayatında yaşadığı, tanık olduğu olay kişi ve durumları iyi gözlemlemiş. Gözlemin yanısıra ona uygun bir anlatım dili de yakalayınca etkileyici öyküler çıkmış ortaya. Yazarın kaleminin bu denli güçlü oluşunda sanatçı kimliğinin etkisini de gözden kaçırmamak lazım. Öyküleri okurken çok yönlü olmanın sanatsal ürünlere katkısının ne kadar fazla olduğunu düşündüm hep.
Çok akıcı ve nevi şahsına münhasır bir anlatımı var. Hayatın dramatik ve komik uçlarında gezinen konularını seçmiş ve tam da ona uygun ironik bir anlatım yakalamış.
Kadınlık hallerini de etkili bir şekilde anlatıyor. Çok edebi bir kitap okuyorum hissi vermedi ama elimden de bırakamadım.
Sanatçının çok yönlülüğüne, iyi bir gözlemci oluşuna ve dili iyi kullandığına da tanıklık eden öyküler. Öyküleri okurken kadınlık halleri ne daha da vakıf olduğumu hissediyorum. Bu anlama duygusu hayatın da şifrelerini çözüyormuş gibi bir ferahlık hissi veriyor.
Güzel bir öykü kitabı okudum. Tatil yorgunluğuma da terapi gibi gelen bu kitap güzel günlerin anısı olarak da zihnimde yer edecek. İnsanı ve insanlığın hallerini sanatçı bir gözün kaleminden okumak isteyenlere şiddetle öneririm.