Kafka, 1920 yıllarının ilk yarısında öldü. Kapitalizmin gelişme hızının kesildiği, gazdan ayağın çekildiği dönemde yaşadı. Kapitalizmin coşku ve güven değil, yılgınlık ve çaresizlik saçtığı dönemi gördü. Arkasında George Samsa'yı bırakarak göçüp gitti. Stendhal, Julien Sorel'i yazarken, Kafka, Samsa’yı bıraktı. Sorel, muktedir olmak, Matmazel Mathilde ya da Madam Renal'a sahip olmak ve aynı zamanda baş kaldırmak isterken, Samsa, hiçbir şey istemiyor, başı eğik ve bir odada oturup hamam böceğine dönüştüğünü görüyor. Gelişmesi durmuş kapitalizm, baş kaldıramayan bireyleri, yaratıcı olamayanları, hareket edemeyenleri, ya da hareketlerinin önünü aşamayanları hamam böceğine dönüştürüyor. Samsa’nın dönüşümü insanın içini sıkıyor. Samsa, kapalı bir şişenin içindeki sinek kadar bile mücodele etmiyor. Okuyan, Sorel’i severken Samsa'dan tiksiniyor. Fakat yine de Samsa'yı okumak gerekiyor. Üstelik bugün­lerde daha çok okumak gerekiyor. Bugünlerde Türkiye'de Samsa'yı okumak gerekiyor: Türkiye’de bir çok hamam böceği fabrikası var. Düzeltmek gerek: Hamam böceği atölyeleri var. Çok büyük değiller, fakat, çok sayılabilirler. Henüz manifaktür aşamasındaiar. Hamam böceği atölyesi açmak için bir binanın bir katını tutmak yetiyor: Birkaç masa, birkaç sandalye ve bir telefon. Bu üretim araçları sağlanınca hamam böceği üretme teknolojisi çok basit oluyor. Her sabah saat ondan akşam yediye kadar bir odada oturup hiç hareket etmeden, bir yemek arası ve bol sigara ile, sürekli olarak telefona bakmak yetiyor. Böylece hamam böceğine dönüşme işlemi tamamlanıyor.
Kolayca öğrenilebilen bir husustur hangi yayınevinin hangi alanda iyi kitaplar yayımladığı. Sonra çevirmenin kim olduğuna bakmak. Kuşkusuz, çeviride en önemli unsur çevirmenin kimliği, kim olduğudur. Türkçedeki başarısı, tanınırlığı. Mesela Dostoyevski'yi mutlaka Hasan Ali Ediz çevirilerinden okuyun derim. Bu büyük yazan benim kuşağıma, belki benden öncekilere de, önemli ve vazgeçilmez kılan, bir yönüyle Ediz'in çevirileri olmuştur. Kafka'yı Kamuran Şipal çevirilerinden okumak gerek. Nerede bir Şipal çevirisi görsem, tereddütsüz alırım. Aynı yazarın Her mann Hesse çevirilerini de unutamam. Yine Kafka'dan Adalet Cimcoz'un "Sevgili Milana" çevirisinin tadı da- mağımdadır. Borges'i Tomris Uyar sayesinde okumuş, beğenmişimdir. Balzac'ın birkaç romanını Cevdet Pe- rin çevirisinden okumuştum nefis bir Türkçeyle. Genç Werther'in Istırapları'nı Recai Bilgin çevirisinden oku- madan, kıymetini anlamak kolay kolay mümkün ol maz. Faulkner'in o müthiş Ses ve Öfke'yi her halükârda Rasih Güran çevirisinden okumak lazımdır. Şimdi düşünüyorum, Virjinia Woolf un meşhur romanı Deniz Feneri'ni Naciye Akseki'nin çevirisinden okumasaydım, bu kadar beğenir miydim! Dilimizde örnek gösterilecek çeviriler az değil. Hepsini saymanın imkânı yok. Erbabı arar, bulur, diğerleri de umarım soruşturur öğrenir. Daha onlarca edebiyat adamı vardır, çevirileriyle okuma evrenimizi ışıldatan. Lâkin Behçet Necatigil'in Knut Hamsun çevirilerini anmamak elbette haksızlık olur.
Sayfa 22
Reklam
Ama ben sizin yazdıklarınızı Çek dilinde okumak istiyorum çünkü siz o dile aitsiniz, çünkü Milena'yı tam olarak burada anlayabiliriz.
Kafka okumak; Kafka'yı biraz olsun anlayabilmek için, kendini sorguladığı en uzun yazısı olan ünlü "Babaya Mektup"u kesinlikle okumalısınız.
Ama ben sizin yazdıklarınızı Çek dilinde okumak istiyorum çünkü siz o dile aitsiniz, çünkü Milena'yı tam olarak burada anlayabiliriz (çevirileriniz bunu kanıtlıyor), burada ise sadece Viyanalı Milena veya Viyana'ya hazırlanan Milena var. Bu yüzden lütfen Çekçe yazın.
Sayfa 14
Einstein, Kafka'nın bir eserini okuduktan sonra şöyle şikayette bulunmuştur: "Onu okuyamadım. Onu anlamak için insanın ruhu yeter derecede komplike değildir" (Thomas Mann'a yazdığı bir mektuptan). Fakat eleştiriciler Kafka'nın kendisine bile "üstün çıkmayı" başardılar. Alfred Casim de, "Kafka'yı okumak, bazı yorumcularını okumaktan daha kolaydır" diyor. "Onların kitaplarını, Kafka, insanlıktan uzak olmalarını ispat eden bir başka örnek olarak gösterirdi."
Sayfa 159 - Klasik YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Çünkü Kafka'yı okumak gibi, o sesi duymak da benim için hayatımızın acınası sıradanlığı içerisinde hep en büyük umutlardan biri olmuştu.
Kafka'nın anlatımındaki mecazsızlıktan ilk söz edenlerden biri Adorno'ydu. "Kafka Üzerine Notlar'da Kafka'yı doğru okumanın yolunun baştan işe koşulan kavramlarla çalışmak yerine her şeyi düzanlamıyla okumak olduğunu, bize ancak "harfe bağlılığı[n]" yardımcı olabileceğini söyler. Sanki bir deney yapıyormuş gibi, psikanalizin sonuçlarının sahiden doğru olduğunda ne olacağını araştırıyor gibidir Kafka. Aynı yerde Kafka'yı anlayabilmek için insanın kendini bir çocuğa dönüştürmesi gerektiğinden de söz eder Adorno.
Kafka'nın anlatımındaki mecazsızlıktan ilk söz edenlerden biri Adorno'uydu. "Kafka Üzerine Notlar"da Kafka'yı doğru okumanın yolunun baştan işe koşulan kavramlarla çalışmak yerine her şeyi düz anlamıyla okumak olduğunu söyler; ... İnsanın kendini bir çocuğa dönüştürmesi gerektiğinden de söz eder Adorno.
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.