-izm hareketleri
Aydınlanma felsefesi Hristiyanlığın dogmatik dünya görüşüne karşı bir tepki olarak doğmuş olsa da farkına varmadan çok daha sinsi başka bir dogmanın meydana çıkmasına sebep olur: İnsanın kendi aklına tapması. Immanuel Kant'ın (1724-1804) kullandığı "Sapere aude." ("Bilmeye cesaret et.") tabiri, hareketin düsturu haline gelir ve kendi dini ile kavgalı Avrupa insanı, hiçbir ilahi referans kabul etmeden kendi başına arayışlar içine girer. Art arda gelen keşifler ve insanın, tabiat güçleri üzerine gittikçe daha fazla güç kazanması, çok mağrur, narsisist bir bilimsellik psikolojisi uyandırır. İnsan bir yandan kendini âdeta bir tanrı gibi algılarken bir yandan da bilinçdışındaki tevhid açlığı sebebiyle ilahi nitelikler taşıyan bir kurtarıcı, yani peygamber beklentisine girer; işte "-izm" hareketleri ve "dinleri" böyle doğar.
Sayfa 183 - Ketebe Yayınları(1730'larda Fransa'da uyanan akım: Aydınlanma)Kitabı okuyor
''Özgürlük dediğimiz şey salt bir yapma yetkisi degildir; Rousseau da Kant da bize özgürlüğün ken­di kendimize koyduğumuz kurallara itaat etme kabiliyeti olduğunu söylerler. Özgürlük asla basitçe o an aklınıza ese­ni yapmak değildir; böyle bir anlayış sizi geçici heves ve isteklerinizin kölesi kılmaktan başka bir işe yaramaz.''
Reklam
Kant'ta Akıl, gündelik yaşamda kök salmak için duyusal yaşama fazla mesafeli, bedenle fazla kavgalıdır. Bu Akıl az biraz Freud'un, hükmettiklerinin ihtiyaç ve doğasını sadistçe göz ardı eden süper-egosuna benzer. Schiller'e göre Akıl melekesinin duyular alanına bir tür beşinci kol gibi sızması, ahlak yasası emirlerini kendiliğinden kavranabilir kılmak için onu içeriden tavlaması ve arındırması gerekir. Kısacası Akıl, kitlelerin fermanlarına muhlisçe uymaya hazır olduğuna çok az güvenen paranoyak bir mutlakiyetçi prens gibi davranmaktan vazgeçmelidir. O halde mitoloji savunucuları gibi Schiller de, Akıl elini duyumsal yaşama doğru uzatırken felsefe ile halk arasındaki uçurumu kapama kaygısındadır.
Kant diyor ki:
Alelâde bir maddenin sonsuzluğu anımsatması ile İsa olarak bilinen et parçasının Tanrı'nın vücut bulmuş Oğlu olması, aynı şeydir.
Evet, çünkü otomobil değiliz...
"Kant kategorik imperatifi şöyle de tarif etti; başka insanları da sadece kendi çıkarlarımız için bir araç değil, bizzat amaç olarak değerlendirmek." "Yani insanları sırf onlar sırtından birşeye ulaşmak için "kullanamayız." "Evet, çünkü her insan kendiliğinden bir sebeptir. Ama bu sırf diğer insanlar için değil kendimiz için de geçerli. Kendimizi de bir şeye ulaşmak için bir araç olarak kullanmamalıyız."
Şiir ve felsefe
Geçtiğimiz haftalarda, bir pazartesi günü, Tünel'de, Tank Zafer Turtaya Kültür Merkezi'nde, bir söyleşi yapılmıştır. Oruç Aruoba ile Hulki Aktunç, "şiir ve felsefe1' üzerine konuşmuşlardır. Aruoba, felsefe ile şiirin yakınlığını, Aktunç ise uzaklığını söz konusu eder. Aktunç'a göre, temel ayrılık, felsefenin dizgeli, sistemli olma zorunluğu ile şiirin bu anlamdaki zorunsuzluğudur. Aktunç, düşüncesini pekiştirmek için, biri Alman filozofu Kant, öbürü de Arjantin'li yazar Borges'le ilgili iki öykü anlatır. İkisinin dekoru da sokaktır. Aldı Aktunç bakalım ne söyledi: - Kant sokaktan geçerken, tüm dükkân sahipleri saatlerini ayarlarmış : "Oooo, Bay Kant geçiyor. Demek saat 10 oldu.'1 Bir de Borges'e göz atalım... Bir gazeteci, sokakta aheste, beste yürümekte olan Arjantin'liye coşkuyla koşar ve "Yanılmıyorsam siz, Jorge Luis Borges'siniz değil mi?" der. Borges'in yanıtı tek sözcüktür " Kimi zaman öyle." İşte filozofla şairin, felsefeyle şiirin ayrılığı hurdadır.
Sayfa 67 - ADAM yayınları, 1995Kitabı okuyor
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.