Dışsal şiddetin, yabancıdan gelen zorun yerine özgürlükmüş gibi görünen bir kendine-yönelik-zor geçmiştir. Bu süreç kapitalist üretim ilişkileriyle doğrudan ilişkilidir. Belli bir üretim düzeyinden itibaren insanın kendini sömürmesi, özgürlük duygusuyla el ele gittiği için, bir başkasını sömürmekten çok daha randımanlı ve başarılıdır. Başarı ve performans toplumu bir kendini-sömürme toplumudur. Başarıya odaklı özne tamamen tükenişe kadar (Burnout) sömürecektir kendini. Bu arada kendine yönelik bir saldırganlık da geliştirir ki, kendini öldüren bir şiddete ulaşması hiç de istisna değildir. Proje, başarıya ve performansa odaklı öznenin kendine yönelttiği bir projektile, güdümlü mermiye dönüşür.
Budist keşişle yaptığım tartışma­yı anımsıyorum. Keşiş bana diyordu ki: “Kendimizi değiş­tirmeden toplumu değiştiremeyiz.”. İyi niyetli görünen bu söz bana tehlikeli geliyor. Eğer bireyler adalet uğruna savaşmak için adil olmayı beklerlerse adaleti asla sağlayama­yız. Eğer barış uğruna mücadele etmek için huzura ermeyi beklerlerse barışa asla erişemeyiz. Eğer özgürlük adına çar­pışmak için (içsel olarak) özgür olmayı beklerlerse özgürlü­ğe asla ulaşamayız. Yeryüzündeki kötülükleri yenmek için de cennete gitmeyi bekleyelim bari...
Reklam
Kapitalizm de emperyalizm de ırkçılığa karşı mücadelenin ve ulusal özgürlük hareketlerinin kesin olarak "dışarı"dan denetlendiğine ve kışkırtıldığına inanıyor.
Devletin rolü, daha önce de ele aldığımız üzere, piyasanın kendi başına yapamayacaklarını yapmaktır;
Aklımız bize, özgürlüğün karşısındaki en büyük tehdidin iktidarın tek bir merkezde toplanması, güç temerküzü olduğunu söyler, tarih de bunu doğrular.
Komünizm insanlar eşitlik adına köleleştirmişti, kapitalizm de ekonomik özgürlük adına köleleştiriyor. Dün olduğu gibi bugün de Tanrı mağluplar için bir sığınak, başvurulacak son mercidir.
Sayfa 443Kitabı okudu
Reklam
287 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.