Mülksüzler, mülkiyetten kaçınan özgürlük savaşçıları. Çözüm anarşizmde mi, yoksa kapitalizm tek gerçek mi? Bu soruyu fazlaca irdelyen bir Ursula Leguin romanı. Anarşist bir gezegende dahi kendi içinde tiranlar varolmaya başlıyorsa, böyle bir gezegen dahi bir kişiye bu kadar taparcasına bağlıysa -bu kişi Odo'da olsa- ve sürekli sorgulama bile belli bir yerden sonra yalnızca bir buyruğa dönüşüyorsa; "Mutlak anarşizm mümkün mü?" diye sorguluyor insan. Shevek ve yol arkadaşlarının da bu sorguları onları anarşistlere karşı bir anarşistliğe yöneltiyor, bu nokta da anarşizmin temellerinin sağlamlığına güveni artıyor insanın. Ütopya denemeyecek kadar çileyle dolu yaşamları olan Anarresliler'in tüm bunlara rağmen coşkusu ve yaşama sevinci, Urraslılar'ın tüm kaynaklarına rağmen herkesi içre bir sürdürülebilik vâdetmeyen sistemlerinin getirdiği çaresizlik. Bu ikilem ister istemez Anarres'i bir ütopya gibi algılatıyor. Zaten gerçek coşku ve keyif; acıyı da hüznü de barındıyor, mutluluğu olduğu kadar. Bu yüzden bir umut varsa bile ancak Anarres kaynaklı olabilir gibi geliyor bana. Bu yüzden tiranların kurduğu sistem; kusursuz görünen, kusurlarla dolu ve sürdürülemiyen bir sistemdir kanımca. Ve yine bu yüzdendir kollektiviteye olan inancım hâlâ.