1964 yılının Mayıs ayında "Akşam" gazetesine oldukça geniş bir mülakat veren Papa Eftim, Fener Patrikhanesi'nin çevirdiği entrikaları ve Türklük aleyhine faaliyetlerini kamuoyuna anlatmıştır. Fener Rum Patrikhanesi'nin halen Doğu Roma İmparatorluğu'nu kurma hayalinde olduğunu belirten Papa Eftim sözlerine şöyle
Yaşamak istiyorsun, engelleyen ne seni? Basmıyor yere ayakların, basmasın. Nefret etmek istiyorsun, et. Yaşamayı incitmeden yaşa. Durdurma akışını, eğme bakışını. Bam teline değdi kör bir kurşun, yaralandın sadece. Kanasın, acısın kalbin. Kime nasip olmuş olmuş aşkla dolu bir bahar; kara kışlar, kor bakışlar kapında bekçi gibi beklerken. Yat, kalk, incin yak, kendini hüzünlerde. Bir kıvılcımın sende körüklediği ne közler var. Kapkaranlık odana mehtap gibi dolan heveslerin var. Yastığa geceleyin başına usulca indiren kaç beden var, huzura varan kaç sabah var uykuların sonunda?
terman'da gün yavaş sönüyor
kuzularla, dağlar arkasından gülerek
güneş, tütün tarlalarına değerek
suyun akışında yunarak
çekiliyor
kapılar gün batımı içinde
çocuklarla gıcırdar
belki, belki çok uzaklardasın, lakin bi' o kadar da yakınlardasın asıl yüreğimdesin derindesin yani... böyle güz vakti çiçeğe durmaya endişeli, ince bir gül dalısın en derinde... penceremdeki vapurun yazması kara, senin hasretinse içimde ömürlük yara.. benim canım, ciğerim. iki gözümün çiçeği.. nasıl diyeyim sana... bi' o kadar o kadar işte. o kadar...🎶
~manus baba
İnsanın kalbi kaç yaşında olursa olsun acırmış
İnsan olmakta buymuş ya zaten
Kaç yaşında olursan ol
Acı acı olarak kalır
Yaraların yara olarak
O güzel gözlerden hep yaş akarmış
Kirpikler hep ıslanırmış
Gözlerden sürmeler çekip gidermiş
Yutkunmak nedir bilinmez o zaman
Boğazda düğümlenir bildiğin tum kelimeler
Konuşamaz, duyamazsin, yalandan gülüşler yerini alır
Kalbinde hep bir yara yüzünde hep bir yalandan gülüş ve göğsünde hep bir ağrı ile kalırsın
Mevsim bahar iken bir de bakmışsın kara kış almış yerini
Kuşlar gitmiş, çiçekler ölmüş, yerine buz gibi havalar bırakmış
İçin biraz daha soğur biraz daha üşür bir yangın daha alır kalbini
Mevsimin da ne olduğunu unutmak ağır gelirmiş insana
Yaşanılacak çok şey varken kaybetmek ağır gelirmiş
bir de bakmışsın ki ben gelmişim..
böyle dilim susar da, elim, elim dokunmaz olursa eğer
bil ki varmışım yani..
yüreğim sakınır, gözüm seğirir,
olur da, olur da susmuşsam yani,
giyindiğin çiçeklerinin ardı da teninse,
ve en karasındaysa gün,
bil ki kavuşmuşum yani..
o mağrur gözlerinden öperim, sarılırım,
İki gözümün çiçeği
gözünü seveyim, iyi bak kendine
belki, belki çok uzaklardasın,
lakin bi’ o kadar da
yakınlardasın asıl
yüreğimdesin derindesin yani..
böyle güz vakti çiçeğe durmaya endişeli,
ince bir gül dalısın en derinde..
penceremdeki vapurun yazması kara,
senin hasretinse içimde ömürlük yara..
benim cânım, ciğerim..
iki gözümün çiçeği..
nasıl diyeyim sana..
bi’ o kadar,
o kadar işte.
o kadar...
Küçük yaşta ailesini kaybeden Harry Potter, annesi (Lilly Potter) ve babasının (James Potter) da mezun olduğu Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu müdürü Albus Dumbledore tarafından kapılarına bırakıldığı günden beri teyzesi, eniştesi ve kuzeni Dudley ile birlikte büyünün gerçek olduğundan dahi habersiz bir şekilde yaşamaktadır. Eniştesi (Vernon