Osmanlı ordusunun iyi eğitimli, bilgili mensupları hiç az değildi. Dört dili çok iyi bilen, iyi ressam olan Enver Paşa, Arkeoloji Müzesi'nin zengin kütüphanesine dört dilde arkeolojik raporlar ve sayısız tarihi eserleri ile dolduran ve kendisi de tarih ve matematik dalında da eserler veren müşir Ahmet Cevad Paşa, çocuklara müzikal oyun yazacak kadar her dalda becerisi olan Kazım Karabekir Paşa veya Rusça dahil dört-beş dili iyi bilen Kutü'l Amare'nin asıl komutanı Albay Nurettin (sonraki sakallı Nurettin paşa) Nazım Hikmet'in dayısı Ali Fuat paşa... Bu gibi örneklerin içinde ulu önderimiz, sosyal bilimlerdeki ve sanat dallarında dehasını, yönlendiriciliği ile ortaya koydu.
..Rauf (Orbay) ki Birinci Dünya Savaşından sonra İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nazırı olmuş, Mondros Mütarekesi heyetine başkanlık, daha sonra Ankara'da Mustafa Kemal'e başbakanlık etmiştir, saltanat rejimine bağlı ve gelenekçi olduğundan Cumhuriyet devrinde Atatürk'ten ayrılmış ve onunla dargın olarak ölmüştür, kültürü kıt, dünya görüşü dar, fakat namuslu bir adamdı. Nitekim Atatürk öldükten yıllarca sonra Kuvay-ı Milliye devrinin Kâzım Karabekir, Refet Bele ve Ali Fuad (Cebesoy) gibi ''büyük'' tanınmışları ile bir toplantıda: - Hiçbirimiz olmasaydık Kurtuluş Savaşını Atatürk gene başarırdı. Ama o olmasaydı hiçbirimiz onun yaptığını yapamazdık, demek dürüstlüğünü göstermiştir.
Kâzım Karabekir Paşa, Mehmed Emin Paşa’nın oğludur. Başarılı bir Harb Okulu ve kurmay eğitimi görmüştür. Mustafa Kemal Paşa ile aynı kuşaktandır. İsmet Paşa ile çok erkenden arkadaş olduğu halde, Mustafa Kemal Paşa’yı uzaktan tanımış fakat kendisine hayranlık ve bağlılığını Mütareke döneminde bildirmiştir. Bu desteğini devam ettirmiştir ki İstiklâl Savaşı tarihimizin en önemli, en faziletli olayıdır.1948’de TBMM başkanı iken vefat eden Korgeneral Kâzım Karabekir Paşa, herkesçe malum, Kurtuluş Savaşımızı başlatan Mustafa Kemal Paşa’nın baş destekçisidir.
İstanbul Hükûmeti’nin emirlerine rağmen Mustafa Kemal Paşa’nın emrine giren Karabekir Paşa, II. Meşrutiyet devrinde gençleştirilen ordudaki genç kumandanların içinde bildiği lisanlar, tarih, coğrafya bilgisi, musikideki ustalığı ile en göze batan, aydın bir subaydır.
- Ordu-yı âlilerinde vazife almak şerefiyle gelen Erkân-ı Harp Yüzbaşı Zeyrekli Kazım.
Sağ yan tarafında uzunca kır sakallı bir ihtiyar Paşa -Süvari Fırkası Kumandanı İbrahim Paşa imiş- gülerek dedi:
- Yavaş! Alman erkân-ı harbi! Ortalığı yıkacaksın! O ne mahmuz şaklatması, o ne ciddiyet!...
Nazif Paşa kıs kış gülmeye başladı ve dedi:
- Yeni erkân-ı harpler hep artık Almanlar gibi demek. A canım alaturkalığı da unutmayın!
Bu yetmişi aşkın ihtiyarlar karşısında donakaldım.
Her tarafı ateşler içinde yanan ve her vanından istilaya maruz bulunan bir mıntıkada bu ne hal?
Saltanat hırsıyla Sultan Hamid'in her yerde ve her işte görülen bu vıkıcı vehmine ve zihniyetine bir daha lanet okudum.
Fakat hafiye teşkilatı, saray muhafızları, saray mensupları gittikçe artıyor ve bunlar muntazam maaşlarından başka sadakat göstermeleri derecesine göre ikramlar, ihsanlar, rütbeler, köşkler ve konaklar ihsan alıyorlardı.
Paşa rütbesinde hafiyeler de vardı. Bunların konakları küçük birer saray halini almıştı. Muhafızların başlarındakiler en cahil fakat en kuvvetli adamlardı.
7 Temmuz 1908'de dağa çıkan Niyazi ve arkadaşlarını yakalamak için İstanbul'dan gelen Şemsi Paşa Manastır telgrafhanesinden çıktığı sırada Teğmen Atıf tarafından öldürülmüştür. Kavaklı Fevzi (Çakmak) da Şemsi Paşa ile birlikte idi. Tuhaftır ki aynı Fevzi, paşa olarak, saray hesabına Mustafa Kemal'i tutup İstanbul'a götürmek için Kuvay-ı Milliye'nin ilk zamanlarında Anadolu'ya gelecek ve General Kâzım Karabekir'in yardımını isteyecektir.
Enver Paşa, Cemal Paşa, Mustafa Kemal, İsmet, Ali Fuat, Karabekir ve diğerleri gibi, İkinci Meşrutiyet ve hatta Cumhuriyet devrinin seçkin subayları, belki Abdülhamit dahi farkına varmadan, böyle yetiştiler.
Milletimiz, başında sevgili hakanıyla inşallah kurtulacaktır. Türklük ölmeyecek ve öldürülemeyecektir. Tarihimizde bugünkü gibi tehlikeler çoktur. Azimkâr padişahlarımızın namuskâr evlatları ile yekvücut olmasıyla hepsi bertaraf olmuştur.
Ben kararımı vermiş bulunuyorum. Bütün bu şeyleri vaktiyle Çanakkale'den içeri sokmamıştık. Nazarımda bostan korkuluğu gibi duruyorlar. Biz ölümü göze alınca hepsini yine dışarı atarız. Milletin mahvolduğunu görmektense yaşadığını görerek ölmek daha Türkçe olur. Ben boğazdan gelirken yemin ettim. Silahımı, üniformamı kimseye vermeyeceğim.
Kazım Karabekir
Hep dediğim gibi bizim yakın tarihimiz bize en uzak tarihimizdir. Çünkü kaynağımız sınırlıdır ve sansürlüdür.
Bu eser
Kazım Karabekir Paşa'nın okuduğum ilk eseri oldu. İncelemeye geçmeden önce bir şeyden bahsetmek istiyorum kitaba yapılan diğer incelemelere baktım hayret ettim istiyorlar ki bu ülke de tek bir kitap olsun, sanırım
Muhtelif tarihlerde görüştüğüm İsmet Bey (İnönü), Rauf Bey, İzzet Cevat, Şevket Turgut, Fevzi (Çakmak) Paşalara İstanbul'da, Edirne'deki kolordu Kumandanı Cafer Tayyar Bey'e (General Eğilmez) Tekirdağ'da ve Mustafa Kemal Paşa'ya (Atatürk) da gerek İsmet Bey va-sıtasiyle ve gerekse bizzat, kendim, İstiklâlimizin tehlikede olduğunu ve genç komutanların Anadolu'ya ordudaki vazifeleri başına dönmeleri ve bu arada benim de Şark'a gönderilmekliğim lüzumunu ve "tek dağ başı mezar oluncaya kadar mücadele"ye karar verdiğimi söyledim ve "Ya istiklâl ya ölüm'ü bir parola gibi ortaya attım.